BÜYÜK ŞİİR NEDİR NE DEĞİLDİR?/METİN CENGİZ

BÜYÜK ŞİİR NEDİR NE DEĞİLDİR?/METİN CENGİZ

 

Şiirimizde tartışılan, merak edilen bir konu da ‘Büyük Şiir’ dir. Şairler kuşkusuz soruna kendi poetikaları açısından baktıklarından konu hakkında herkesin üzerinde hemfikir olduğu bir düşünceye ulaşmak güç. Kimine göre bize yeni bir ufuk açan şiir büyük şiirdir, kimine göre duygu dünyamızı alt üst eden şiir. Bazılarına göre de insanı sarıp sarmalayan, günlük yaşantımızda sık sık karşılaştığımız sorunları ele alan, pratik olarak yararı da dokunan şiirdir büyük şiir. Öyleleri, örneğin bir aşk şiirini, işlevleri açısından büyük şiire örnek gösterirler. Öyle ya, sevgilisine deniz kenarında bir şiirden dizeler kim okumamıştır ki? Büyük şiir daha nasıl olur? Dikkat edilirse büyük şiir nedir ne değildir sorusu çözüme konuyla girmekte. Biz de böylece devam edelim düşünmeye.

Genelde de şiirin hası sözü, biz Doğulu toplumlarda, aşkı işleyen şiirler için kullanılır. Doğunun en büyük ortak ve dev yapıtı Bin Bir Gece Masalları’nın ana konusu da aşk değil mi? Soruna bir de geniş okuyucu kitlesi açısından bakılırsa, yine görülür ki aşk şiirleri ilgiyi en çok çeken, çok okunan, akılda kalan, “büyük şiir, sıkı şiir” tanımlarıyla dile getirilen şiirlerdir. Yaşantımızı anlamlı kılan, konusu insan hayatında böylesine önemli olan aşk şiiri en büyük şiir deyişini niye hakketmesin ki? Yaşam için vazgeçilmez bir araç için şiir? Yürekle, sevgiyle yazılmış dizeler düşünün? Düş gücünün zavallılaştığı yerde imdada yetişen. Hepimiz için büyülü, ama mutlaka içinden geçeceğimiz, kendimize göre çözeceğimiz şu aşk denen gize yerine göre bir başlangıç, bir ara nağme ve bir son olan aşk şiirleri. Giriş, gelişme ve sonucu kendisinde düğümlenmiş olan. Yazılan şey gerçekse yalnız. Hep erteleniyorsa yaşadığımız yarına. Ve yalnızca yazılanda kalıyorsa gerçekliğin kendisi. Ve hep yeniden yazılıyorsa. Başka bir konu var mı böyle büyük olan. Bir anlamda da kendimizle yaşadığımız arasına koyduğumuz mesafe kadar büyüyen bir konuysa aşk şiiri.

Büyük şiirde temanın belirleyiciliği oldukça önemli olduğuna göre, diğer önemli ve dolayısıyla şiiri büyük kılan konuyu düşünelim şimdi. Aklıma hemen yaşadığımız gerçekliğin kendisi hakkında yazılmış şiirler geliyor. Konu olarak aşk kadar önemli. Kim istemez yaşadığı çağın iç yüzünü öğrenmeyi? Ancak burada konu biraz çatallaşıyor. Şiir doğası gereği bir şey anlatmaz da hissettirir. Yaşadığımız gerçekliği bize güçlü bir şekilde duyumsatır. Sömürüldüğümüzü, insan yerine konmadığımızı diğer yazı türlerinden çok daha güçlü ve unutulmaz bir şekilde kazır aklımıza. Böylece yeni ufuklar açtığı gibi bizde, göremediğimizi de gösteriyor. Bir düzenleme olarak dünyayı gösteriyor öncelikle. Egemen olanla sizin aranızdaki ilişkiyi anlamlı bir boyutta açık ediyor. Siz de yerinizi öğreniyorsunuzdur bu düzen içinde. İşlevsellik boyut olarak ortak olanda yerini de alıyor üstelik. İşte büyük şiir.  Kavga şiirleri bu soy şiirlerdir. Bileniriz. Bizi örgütler.

Bir başka büyük tema da insanlık durumlarıdır. Dolayısıyla büyük şiir de bu konudan hareketle yazılan şiirdir. İnsanın kendi varoluş sorununu irdeleyen bu soy şiir insan olarak kendimizi, dünyadaki varoluşumuzun anlamını ortaya koyar. Duruşumuz bizim dışımızda yeni bir anlam kazanmıştır. Başka bir gerçeklik kazanmıştır hem. Yazılan gerçeklik. Yaşanan değil. Kaldı ki büyük şiir okuyucuda gerçeklik açısından ufuk açıcı şiir olmalı düşüncesine de eldiven gibi uyumlu. Aşk gibi belirsiz, yazanın bakışına göre değişen, dumanlı, sisli bir konu da değil. Aşk bize yürek için atış nedeni veriyorsa, bu varoluş aşkın nasıllığını tanımlar, biçimler. Demek önceliklidir.

Bu tema sorununu çoğaltarak düşünmemizi devam ettirebiliriz. Ama, eksik bir şey var sanki. Şiirin büyüklüğünü temaya indirgeyerek saptamaya devam edersek bu eksik olan daha da çoğalacakmış gibi geliyor bana. O zaman eksik olanı saptamak gerekiyor. Denilecek ki konu büyük olsa bile gerektiği gibi işlenememişse, şiir olmamışsa. Hele şiir olan bir şeyse. Burada, konu üzerinde fikir yürütürken, olmuşluğunu varsayım olarak kabul ettiğimizi belirtelim. Artık bitmiş, gerçek bir şair elinden çıkmış şiiri düşünüyoruz. O zaman eksik olan ne?

Yine yazımızda her şiirin yalnızca bir konuyu işlediğini bir ön kabul olarak gördük. Böyle olduğunu varsaydık ve böyle düşünmeye çalıştık. Peki gerçekten böyle mi? Hangi aşk şiiri aynı zamanda bir kavga şiiri değil? Ya da varoluşumuz üzerine bir şeyler düşündürtmez?

Ya da diyelim insanlığın durumunu anlatan bir uzun şiirde aşkla ilgili dizeler bulunmaz. Örneğin Memleketimden İnsan Manzaraları ya da Çocuk ve Allah’ı ele alalım. Her ikisinde de yukarıdaki konuların bazan ikisi bazan da üçü iç içedir. Ki Çocuk ve Allah daha mistik bir şiirdir. Anlam olarak kapalıdır. Buna karşın her üç konuyu anıştıran dizelere rastlayabiliriz. Örneğin, bu kitaptan rasgele bazı şiirlere bakalım. “Gecelerim” adlı şiirin yalnızca ilk iki kıtasını okuyalım: Genç kızların rüyasına/Giden gecelerim vardır./Minareler arkasından,/Gelen gecelerim vardır.”…”Vardır insanın kalbinden/Bir şey alan gecelerim./Vardır ormanlara bile/Uyku veren gecelerim.” Ya da “Toprak” adlı şiirdeki şu dizeler:”Çiçekler ki her sabah uyanmakta/Kalbin ve vaktin şaşmaz cihetleri.” Devam etmek gerekmez sanırım. Konumuza dönersek…

Sanırım eksik olan üzerinde düşünmek bize anahtarı da verecektir. O zaman eksik olan şu: Bir konu üzerine tek bir şiir yazmak, ya da kitap boyutu taşıyan, konuyu her yönüyle irdeleyen uzun şiirler. Evet anahtar burada. Bir konu üzerine tek tek çok güzel şiirler yazılabilir. Ancak, bir konuyu enine boyuna ele alıp detaylandırarak, yalnız bir yanıyla değil, bir çok yanıyla işleyen, ve böylece aynı konu hakkında yazılmış bir çok güzel şiir herhalde büyük sözünü daha çok hakkediyordur. Ama bu da bir meşrep işidir. Her şairden bunu beklemek hakkımız da yoktur. İlle böyle bir şiir yazılmasını beklemek hakkımız hele hiç yoktur.

Şiir Odası, Şubat 2000