Unutmama İmgesi Üzerine Yavuz Özdem İle Söyleşi

Unutmama İmgesi Üzerine Yavuz Özdem İle Söyleşi

 

 

 

 

 

 

Selenay Koçer: Sayın Yavuz Özdem, daha önce Varlık Dergisinde  Yalancı Kesinlik’teki şiirleriniz üzerine söyleşi yapmıştım sizinle; şimdi de  son şiir kitabınız, Unutmama İmgesi için birlikteyiz. Yaklaşık bir yıl içinde ikinci söyleşi.  Şiirlerini tanıdığım, takip ettiğim bir şairle, hem şiirlerini; hem de genel olarak şiiri konuşmak  benim açımdan mutluluk verici. siz ne düşünürsünüz bu konuda?

Yavuz Özdem: Ne güzel, ne mutlu. Size de peşin peşin teşekkür ederim. İçinde şiir olan söyleşiler bunlar. Cemal Süreya, gençlerin yazdığı şiirleri okumayan şairlerin çok şey kaybedeceklerine yakın şeyler yazmış veya söylemişti yıllar önce. Ben de kendi adıma – şiirlerini zevkle okuduğum bir şairle, ama benden genç bir şairle -söyleşmenin  öğretici olacağını  söyleyebilirim. Benim açımdan da böyle.

Ayrıca   zaman ve  şiir hattında  özel  imkanlar sunuyor bana; anlıyorum,  farkındayım. Sözgelişi ben de,  Özdemir İnce’yle, Ahmet Oktay’la vb. yaptığım söyleşileri  hatırladım şimdi…..Şiirin kendi kabuğuna iyiden iyiye çekildiği günümüzde bunu  da önemsemek lazım bence.  Zira şiir yazma-şiir okuma  ısrarımıza ve inadımıza bir vurgudur bu aynı zamanda.

 

S.K.K: Yalancı Kesinlik, seçme şiirlerinizi saymazsak; bir önceki şiir kitabınız Yaşlı Kitap, 2014’te yayımlanmış.  Unutmama imgesi ise,  2019’da. biraz uzun bir aradan söz edilebilir mi?

Y.Ö:   Evet, söz edilebilir;  artık on yıllar önce olduğu gibi her tarafımızdan şiir fışkırmıyor zahir. Ama   bir çeşit  ‘heves  yitimi’  de diyebilirim. Bu, şahsi bir konu da değil hem;  zira  pek çok şair dostumda da gördüğüm düşünüş veya davranış biçimi bu yönde.  Siz genç şairlerin içi kararmasın; ama şiire gösterilen ilgi(!) de ortada. Demem o ki şevkimiz de kırıldı.

 

S.K.K: Bu, şiir üzerine yazdığınız yazılar için de geçerli galiba. Çünkü  en son ‘Şiirin Sözü’  2011’de yayımlanmış. Oysa pek çok yerde yazmakla birlikte, Hürriyet Gösteri ve Şiirden dergilerinde sürekli yazdığınızı biliyorum. Ne dersiniz?

Y.Ö: Evet, şiir (ve dil) üzerine yazılanlarda da benzer bir durumdan dem vurabilirim. Esasen, işin temelinde büyük yayınevlerinin fazla para getirmeyen(!) bu soy ürünlere pas vermemesi yatıyor, yatmakta. İşin bu yanı, yazarın şairin sadece  basıma hazır yazılarını-şiirlerini geriye atmakla kalmıyor; aynı zamanda yazarın-şairin başka başka tasarılar  üzerinde olası çalışmalarına da ket vuruyor; bu da ayrıca üzücü…Bilinen yakıştırmacayla söylersem;  bir kurak iklim yaşanmakta kültür-edebiyat bahsinde; ve yazar-şairler de – bu minval üzere- içinde bu iklimin…

 

S.K.K: “Unutmama İmgesi”, sizin şiir yolculuğunuz için nasıl bir anlam taşıyor?

Y.Ö: Şair kardeşim Metin Cengiz, kitabın tanıtım yazısına ‘Yavuz Özdem’in şimdilik son kitabı’ diyerek başlamıştı. . Laf aramızda bu  ‘şimdilik son’,  bana mutluluk veriyor, verdi. Demek ki  daha sonra çıkacak  kitaplar da var, eh, bu  yaşlarda sevinmez de insan ne yapar. Kalbe ve beyne, ‘harekete geç’  komutu veriliyor sanki!  Umarım ‘şimdilik son’ olur.

İlk şiir kitabım olan Göl, 1991’de yayımlanmıştı. 2019’dayız ve son kitabım,  sayıya vurursak dokuzuncu şiir kitabım. Esasen siz, ‘şiir yolculuğu’ diyerek, ‘içerik’e ilişkin  bir bağlam çevrelemek istiyorsunuz, istemişsiniz; ve fakat kendi şiirime, şiirlerime yönelik bir şeyler söylemek pek şık durmaz. Belki, bir ‘ustalaşma’dan söz edilebilir. Netice itibariyle on yıllardır yazmanın getirdiği  ‘kazanımlar’ olacaktır, olur. Yalnız şiir ‘mübarek’ bir varlıktır; pek hesaba kitaba gelmez. Sözgelişi sizin şair olarak onuncu kitabınız değil de;  üçüncü veya beşinci kitabınız daha ‘ustalık’ işidir; üstelik   siz  de  bunu bilemeyebilirsiniz. Yine de aldığınız yaşların, şiir görgüsü dahil edindiğiniz görgülerin, tecrübelerin, okuduğunuz kitapların ve dahi tanık olduğunuz ‘görüntü’lerin sizi çektiği  yeni alanlar, içerikler, söyleyişler vardır, bulunur; sanırım ‘Unutmama İmgesi’ şiir yolcuğum bakımından burada,  bu yeni alan(lar)ın içindedir.

 

S.K.K: Unutmama İmgesi kitabınızın adı; bir de aynı adı taşıyan şiiriniz var. Ancak unutmama  İmgesi şiiriniz, öteki şiirlerinize göre bana daha soyut geldi; siz ne dersiniz?

Y.Ö.:Katılıyorum size. Soyutluğu  ‘unutmamanın’ kendisiyle de ilgili olabilir. Zaten şiirin bir yerlerinde, içinde diyelim, unutmamanın kendisi, kuyumcu işi bir işçilikle birlikte anılır. Ancak siz konuya girince hatırladım, şiirde benim en sevdiğim dize de: “Bir yere yol yapılır/sevinirim ben” dizesiydi. Belki de hatırladıklarımıza giden yoldur,  ondandır sevmelerim. Hem o yol, hatırladıklarımıza giden yolsa eğer; şiir de bir parça (şart değil ama) somutluk kazanmaz mı? Ben kazanır sanısındayım, siz  ne dersiniz?

 

S.K.K: Ama soruları ben soruyorum bu söyleşide.

Y.Ö:Doğru dersiniz; ve fakat  kimi cevaplara yardımcı olmanıza da itirazım olmaz(!)

 

S.K: Ben yine de sorularıma geçeyim. Kitapta  yer alan şiirlerin tümünde yer, zaman ve objelerin güçlü bir söylevi var. Kitap boyunca, sizi şiirle buluşturan ve kendi hayatınızdan izler taşıyan imgelerle tanıştığımızı söyleyebilir miyiz?

Y.Ö:Zannederim  bir şiirimden, (Legal Metin) yola koyulup açıklamalar yapmam daha kolay olacak. O şiir ‘Kuyu kendisinden çıkan toprakla doldurulur’ dizesiyle başlar. İkibinonlardayız ve bugün  ‘Kuyu kendisinden çıkan toprakla doldurulur’ dediğimizde;  genel olarak mecazlar, metaforlar akla gelir. Zira günümüzde kuyu ‘bir hayli’ gerilerde kalan bir şeydir, geride kalmıştır.  Oysa kuyuyu  (kendi içinden çıkan toprakla) dolduran insanlar için veya buna tanık olanlar için bu gerçek bir durumdur. Yazılan bir şiirde ve de  yazdığım bir şiirde;   kendi hayatımızdan  izler  meselesine ben böyle bakıyorum. Ne de olsa ‘kuyunun doldurulması’na tanıklık etmişliğim var. Cevaplarımın metaforlarla yüklü olduğunun farkındayım; ama soru, beni buralara kadar getirdi. Evet… Şiirlerimdeki  imgelerin  zemini için bunları söyleyebilirim.

 

S.K.K: Legal Metin şiirinizden aldığınız dizeyi tümden almakta yarar var: “Kuyu/kendi içinden çıkan toprak ve/taşlarla doldurulur. Yetmezse eğer/ başka toprak, başka taşlar getirilir.” Legal Metin, kitabınızın da ilk şiiri;  anlattıklarınızdan hareketle bunun  özel bir seçim olduğunu söyleyebilir miyiz?

Y.Ö:Doğru düşündünüz. Hem ‘kuyu’dan ötürü ilk şiir olarak yer alsın istedim kitapta; hem de  şiirin sonunda  kendilerine yer bulan,

“Birinci katman: Gerçek yaşam.

Legal imge: Farklı Dünya tortusu. “

dizelerinin ‘yüzü suyu hürmetine’ diyelim.

 

S.K.K:Kendi hayatınızdan izler derken sadece geçmiş yaşananlar vs. kastetmedim aslında, çünkü gündelik hayatın içinde, bize fısıltıyla seslenen imgeler şiirlerinizde göz kırpıyor. Gündelik hayat, şiirinizde sık sık kullandığınız bir malzeme midir?

Y.Ö.:Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, evet. Benim  (şiir) düşünceme göre, bazen gündelik hayatın kendisi kurgular şiiri…Hatta şunu demek mümkün: Gündelik hayat (gündelik akış, hayatın kendisi) kurmaca olandan daha varsıl; daha güçlüdür veyahut da ben böyle düşünenlerdenim. Denebilir ki şair de  burada sahneye çıkar (çıkmalıdır)  ve  gündelik hayattaki bu kurguyu çözdükçe de  büyütür şiirini.

Gelelim sorunuzdaki ‘fısıltıyla seslenen imgeler’, meselesine. Sait Faik’in meşhur ‘Hişt Hişt’ hikayesinden mülhem;  gündelik hayattan  bize (hepimize) seslenmeler gelir,  oradan seslenenler olur; bir olaydan, ilişkiden, ağaçtan, eşyadan… Bu minval üzere adının Nesrin olduğunu sandığım biri de seslenmiştir bana; yine oralardan  bir kürdan da…Biliyorsunuz  ‘kürdan’ için de yazdığım bir şiir var kitapta.  Evet  kürdan,  bildiğimiz kürdan; ama ne zaman mutfağa gitsem durup durur (o) yerinde ve ben günde bilmem kaç kez görürüm onu, (orada). Bir şahsiyet kazandığı ortada. Üstelik adına şiir yazdıracak kadar…

 

S.K.K: Çok kısa da olsa, Sait Faik’in Hişt Hişt öyküsünü; bir de  Kürdan şiirinin başlığını bizimle paylaşır mısınız?

Y.Ö.:Evet, yani paylaşmaya evet:

Hani yürüdükçe arkasından birinin, bir şeyin hişt hişt dediğini duyan (veya sanan) bir kahraman vardır hikayede. Esasen hikaye de dememek lazım; çünkü o  eksiksiz ve büyük bir şiirdir veya ben böyle kabul ederim. Neyse, ‘kahramanımız’ yolda keçi görür; birisi veya bir şey arkasından hişt hişt, diye seslenir (veya öyle sanır); deniz görür yine, böcek görür yine birisi (veya bir şey) arkasından seslenir (veya öyle sanır): hişt hişt!… Hikaye bu minval üzere akar. Ancak  hikayenin sonu muhteşemdir: Hatırladığım kadarıyla şöyle der kahramanımız; (artık kahramanımızın Sait Faik olduğu iyiden iyiye bellidir): Bir hişt hişt sesi gelsin de nereden gelirse gelsin. Dağlardan, denizlerden….insanlardan yeter ki gelsin o ses…Gelmezse kötü…Hişt Hişt için  şiir demiştim; bunda Kerim Korcan’dan dinlemişliğimin payı da büyük, onu da söylemeliyim. Bilenler bilir TRT,  bir vakitler böyle anlamlı işler yapardı. İşte, bu anlamlı işlerden biri  olarak Kerim Korcan’ı da ben radyodan dinlemiştim, sesi de hala kulaklarımdadır.

Kürdan şiirinin başlığına gelince o kolay, kitaptan buraya hemen taşırız. Yalnız başlığın da şiire dahil olduğunu ekleyip:

“Doğudan bir kelime gibi çınlayan kürdana yaklaşım denemesi”

Başlık böyle. Kürdan’ın kelime olarak anayurdu Fransa ama Arapça veya Farsça izlenimini veren bir kelime, belki oralardan mülhem doğmuş bir başlık olabilir.

 

S.K.K: Kürdan şiirinizin başlığını, konu o şiire geldiği için  paylaşalım demiştim; ama Unutmama İmgesi’nde yer alan pek çok şiirin başlığının da bana ilginç geldiğini söyleyebilirim. Örneğin, bir şiirinizin başlığı Ayna ama; “Kırılmış Bir Nesneden Kalma Parça anlamındaki İz: Ayna”. Siz başlık şiire dahil dediniz, bu konuda var mı eklemek istedikleriniz?

Y.Ö: Adorno,  ‘başlık içeriği ne denli az açığa vurursa, o denli iyi olur.’ der.  Gerçi Adorno’nun bağlamı farklıdır; o daha çok kitap adlarını kasteder; ve fakat şiir adları için biçilmiş kaftan diyebileceğim bir karaktere sahip bu söz. Adorno’dan mülhem, umarım başlıklarımın şiire kattıkları olmuştur, umarım  içerikleri  az açığa vurmuşlardır.

 

S.K.K: Genelde şiir; özelde Unutmama İmgesi için eklemek istedikleriniz var mı?  Varsa son olarak onları ekleyelim. Yoksa teşekkürlerimle, diyerek bitireyim söyleşimizi.

Y.Ö: Ben  teşekkür ederim