Baki Asiltürk nam Baki Ayhan Top’un Yeni İfrazatları: Hece ve Orlando Dergilerinde İşlediği Haltlar

Baki Asiltürk nam Baki Ayhan Top’un Yeni İfrazatları: Hece ve Orlando Dergilerinde İşlediği Haltlar

Yazsan bir türlü yazmasan…
Baki Asiltürk/Baki Ayhan Top ve İfrazatları: Hece ve Orlando dergilerinde işlediği haltlar

Orlando diye yeni yayımlanmaya başlayan bir dergi. küçük İskender’i kapak yapmış 3. Sayısında (Eylül-Ekim 2019). Baki Ayhan Top da anlatıyor İskender’i. Tutamamış kendini tabii her zamanki gibi ve nasıl olsa İskender artık aramızda yok, başlamış sallamaya. Övdüğü kişiyi ne kadar utanç verici bir duruma soktuğunu düşünemediğinden (bu tuzak fiil ona hep uzak oldu) ipin ucunu iyice kaçırmış. Türkçe özürlü, düşünmekten yoksun Baki efendi “unutamadığım bir olay:” deyip hazırladığı yıllık için “bir gurup vasat” diye nitelediği şairlerin “sansür imzaları” (ne demekse sansür imzası?) arasında İskender’in de imzası vardı, diye başlıyor. Güya İskender bu ifrazatçı, pespayeyi aramış (aramadığını iddia ediyor) ve “Metin Cengiz aradığında kesinlikle Baki efendinin adı yokmuş, yıllık ve antolojilerle ilgiliymiş, onun için imza vermişmiş”. (Oysa olay farklı: o olayda İskender’i arayan ben değilim, yeri gelince arayan kişinin adı bizzat arayanın ve yüz yüze konuşanın yanında olan kişi tarafından açıklanır ancak İskender’in aramızda olmadığından bu açıklamayı yapmayı ahlaki açıdan doğru bulmuyorum.)

Tabi Orlando dergisi editörü “ya hu böyle bir şey olsa, İskender sağlığında bunu yazmaz mıydı hemen? Hele de İskender Metin Cengiz tarafından oyuna getirilmişse, hatır dinlemez, açıklardı.” diye düşünemiyor, düşünmüyor. Her yazısında olayı başka türlü anlatan Baki Efendi hırsından ve kininden dolayı ne yazdığını bilmiyor. Kurşun Kalem Dergisinde de olayı başka türlü anlatmış, işkembe-i kübradan sallamıştı. Orlandocular da okumadan yayınlıyor galiba. Editörlük böyle bir şey işte(!) Dergilerinde dosya yaptıkları adamın böyle şeylere papuç bırakmayacağını akıl edemiyorlar. Öyle ya, koskoca profesör palavracı Baki Ayhan Top öyle diyorsa öyledir. Top oynamıyor ya bu prof. Yazı yazıyor ve samimi bir itirafta bulunuyor. İskender bunu davet etmiş ama özür dilemek için de ne kadar karaktersiz, hatır gönül işi için kendini aldatanları ifşa edemeyecek tıynette bir herif olduğunu gösterip olayı Baki Ayhan Top’un dediği gibi nakletmiş.
Bu Baki efendi herkesi kendisi gibi sanıyor gerçekten.
Öncelikle: İskender kendini aldatan birini kim olursa olsun affetmez ve bunu yazıyla açıklar.
İkinci olarak: Metin Cengiz de o imzalar ne için toplanmışsa onu yani amacı açık açık mutlaka söyler. Yaşayanlar bilir, o imza atılan bildiri bütün imzacılara arasında dolaşmış, herkesin onayı alınmış, hatta bir çok defa da değişikliğe uğramıştı.
Orlandocu dergicilere: dergiye yazı istemiş olabilirsiniz ancak yazıda kişisel sataşma varsa yayınlamazsınız: Hele de kapak yaptığınız, dosya hazırladığınız bir şairi/ yazarı küçük düşüren bir yazıysa.. Kendisine iftira edilen kişiyi sevmeseniz de o yazıyı yayınlamazsınız. Ya da karalanan yazardan açıklama alarak birlikte yayımlarsınız. Ne Orlandocular ne de Kurşunkalem dergisi editoryası bunu düşünemedi. Buna Hece de dahil. Biz bu dergilerden editörlük yapmalarını ve ne gerekiyorsa onu yapmalarını istiyoruz.
***

Hece dergisi özel bir sayı yayımlıyor: Edebiyatımızda Polemikler. Baki Asiltürk/ Baki Ayhan Top orda yine yazıyor ve aynı olayı anlatıyor. Ama bu defa hikaye tamamen değişiyor. Sanki anlatan kendisi değil de başkası. Unutup unutup uyduruyor. Orlando’da vasat diye nitelediği kişileri bu defa “çete” diye niteliyor.
Hece’den bir arkadaşı aradık, yazdık kendisine. Edebiyat dünyasında çete olduğuna inanıyor musunuz? Çete sözcüğü edebiyat ortamına uygun düşüyor mu? Bir açıklama yapmanız gerekir. Vb. “Özel sayının ikinci baskısında konuyu konuşmak üzere kapattıklarını belirtti. Siz kendiniz bir açıklama yapın.” mealinde bir açıklama gönderdi.
Yapıyoruz işte.
Baki Asiltürk/ Baki Ayhan Top çeteci olabilir. Bir zamanlar mafyacılar ile yakınlığı olanlar için böyle şeyler doğal olabilir. Baki efendi için de “çete”cilik albenili bir şey demek. Edebiyat içi tartışmaları çetecilik sanıyor. Sanırım 1980 kuşağı diye uydurduğu hayali kuşakla ilgili düşüncesi bilinçaltında böyle: çetecilik. Ama Hece’ye ve o sayının editörlerine ben yakıştıramadım. Yazı okunmadan yayınlanmıştır; diye düşünmeyi tercih ediyorum ama hemen sonra editörlük nasıl bir şey? Diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Neyse…

Baki efendinin yediği haltlar saymakla bitmez. Zamanında elli sayfa Cumhuriyet dönemi şiirini yazmıştı da Nâzım Hikmet’in adını dahi anmamıştı. Sorduğumda ise özrü kabahatinden büyük bir cevap vermişti: doktora yapıyor o dönemde. Cevap bende kalsın. Tahmini güç değil. Bende emanette o söz. Ancak Ahmet Oktay ağzının payını vermişti bir yazıyla. Duyduğum kadarıyla Bursa’da yaptığı bir konuşmada bu olayı soranlardan özür dilemiş, soranlar da yazıyla yapılan hata ancak yazıyla düzeltilir düsturunu bilmediklerinden bu özrü kabul etmişler. Ey edebiyatçılık oynayanlar ey!

Baki efendiye: yine söylüyorum: bak, İBB (İstanbul Büyükşehir Belediyesi) kültürüne danışman da oldun. Türkçeyi öğren. Bilmediğin konularda yazma. Şiiri rahat bırak, senin hamurunda bu maya yok. Profluğundan yararlanmanın yolu çok. Herkesi kendin gibi tıynetsiz sanma. küçük İskender adını lekeleme. O vasat dediklerinin eline su bile dökemezsin.
Seni pohpohlayan ağababaların da kurtaramaz seni. 1980 sonrası Türk Şiirini keyfine göre yazıp onlara yağ çekmekle olmuyor bu işler. Olsaydı o yazdığın çöplük kitabı doktora kitabı olarak kabul edilirdi.

Not 1: Baki efendiyle takla atan vasat varsa duyurulur.

2-Sol cenahtan olup da edebiyata bulaşanlara: ulan azcık kemiğiniz olsun beee…
Tüh kemiğinize!