Edebiyat yıllıkları edebiyatla ilgili yapıtların toptan mercek önüne alındığı, enine boyuna olmasa bile genel anlamda değerlendirildiği yargılama olanağı verir. Bu temel görevin yanı sıra yıllıklar, adı üzerinde, yılın başı temel alınarak geçmiş bir yıldaki üretimi irdeler, nelerin yapıldığını eski yılları gözönünde bulundurarak sergiler. Sınır bellidir. Yargı için yapılacak yolculuk geçmişe doğru bir yıllık bir edebi yargılama yolculuğudur. Bu yolculukta tek tek yazarlar, (varsa) eski yapıtlarıyla karşılaştırmalı olarak kendi gelişim seyirleri içinde ele alınır, önceki yapıtları karşısında yazarın o yıl içindeki ürünleriyle, kitap olsun olmasın, yapıtları üzerine o yıl yapılan değerlendirmeler de gözönüne alınarak nereye geldiği yargısında bulunulur. Bu yargılama süreci diğer yazarların değerlendirilmesini içerdiğinden bir yazarı, yapıtını/yapıtlarını diğer yazarlarla karşılıklı bir konumda da görmemizi sağlar. Yargı bizde ürkütücü olsa da yargıcın (Yunanca kritai-yargıçlar) görevi bu. Eleştiri/eleştirmen sözcüklerini oldukça yumuşatan yargıçların ve yargılarının esas görevleri budur. Onların yargıları (krisis) doğru-yanlış biz okuyuculara ön bilgi verir, bizleri yönlendirir. Okuyucu da bir yargıç olarak bu yargılara katılır ya da katılmaz. Ama, bu bile bir yargı gerektirir.
Görüldüğü gibi edebiyat yıllıklarının işlevi, yıl içerisinde tek tek yapıtlarla ilgili yargıları da kapsadığından oldukça geniş. Yalnızca yazarlar değil, yazarlar üzerine kelam eden yargıçlar da yargılanır. Onlar da yargıları nedeniyle yargıçlık üzerine gölge düşürüp düşürmedikleri bağlamında bir çeşit puanlandırılır. Bu puanlandırmada genellikle sığınılan değerlendirmelerin “öznel” olduğu gerekçesi geçersizdir. Sıradan bir okurun “öznelliği” anlaşılır. Ama yargıçlık savında bulunan birinin öznelliği edebiyat düzeyine, anlayışına, durduğu yere, bağlı olduğu eleştiri anlayışına, hangi kanon doğrultusunda edebiyatın işlev kazanmasını istediğine bir göndermeden başka bir şey değildir. Demek bizde sık sık öne sürülen öznellik, yargıcın olası tartışmalardan kaçmak için sığındığı son dokunulmaz, bir kere içine girildi mi affedildiği korunak. Başkalarının başarısız gördüğü yapıtlara denk yapıtlar övülmüşse, birilerinin hakkı yenmişse, yargıç böyle hatalara düşmüşse, yanıt hazırdır: “Bu benim değerlendirmem. Başkaları benim yerdiğimi beğenebilir. Ben beğenmedim. Senin beğendiğini de ben beğenmiyorum. Benim öznel beğenim bu. Sen karışamazsın.” Yargıcın yargıçlık görevini yaparken kıstasları yerine bahaneleri koymasıdır bu öznellik. Diyelim ki biriyle özel bir ünsiyeti varsa bunu da gizlemenin yoludur. Elbette öznel eleştiride olması gereken kıstasların nasıl harcandığı, içlerinin nasıl boşaltıldığını söylemeye bile gerek yok.
Dikkat edilirse burada söz konusu yaptığımız yargılar, genellikle yapıldığı gibi, gençlerin yazmaya yönlendirilmesi için yazılan isteklendirme, özendirme yazılarından oldukça farklıdır. Özendirilen, isteklendirilen genç, bu yazıları yeterli görüp de gerekli adımı atamamış, olduğu yerde kalmışsa, onların da yargıçların yargılarından paylarını almaları elzem olmuştur artık.
Yeniden yıllıklarda yargıçların yazarların yapıtlarının yıl içindeki değerlendirmelerine dönersek… Karşımıza öncelikli olarak 1-Yazarın kendi gelişmesi seyri içinde o yıl çıkan yapıtlarıyla ele alınması, 2-Yazarın üzerine yapılan değerlendirmelere değinilmesi, 3-Yazarın diğer yazarlar karşısındaki durumunun sergilenmesi amaçlanır. Görüldüğü gibi yıllıkların hazırlanması hiç de kolay değildir. Ve de bir iki haftalık okuma-not alma-değerlendirme süreciyle altından kalkılacak gibi değil. Değil ama kalem kırmak yazın yargıçları için geçerli olmadığından ne yazık ki böyle de olabiliyor. Hele yıllık gazete ve dergi değinmelerinde… Amaçların yerine getirilip getirilememesi ise… Bu amaçlar zaten kendiliğinden oluşur. Birinin yapıtlarına gösterilen önem, hakkettiği halde diğerlerine gösterilmemişse, yargıç yazarların karşılıklı olarak durumları üzerine dolaylı yoldan kararını vermektedir. Kendi bakış tarzı, durduğu yer, yönsemesi ve beğeni düzeyi çerçevesinde yaptığı değerlendirmelere bu amaçlar doğal olarak yansır. Aslında olması gereken kendiliğinden, yargıcın vardığı yargılarda kendiliğinden bir yansıtma değil, akademik bir bakışla bunun doğrudan ve bilinçli olarak yapılmasıdır ve bu da öyle kolay bir iş değildir. Bundandır ki konuyla ilgili tartışmalar tam bir kör dövüşünü andırıyor. İçinden çıkılamıyor. Öncelikle kıstasların açık bir biçimde gösterilmesi gerek. Ve kıstaslar açıklanırken inandırıcı olmalı. Ayrıca yargıcın bu işten geçinmesi gerekir. Yani işi bu olmalı. Boş zamanlarda değil, yaşamını sürdürdüğü, kazandığı mesleği doğrudan edebi yargıçlık olmalı. Böylece de meslek etiği de kendiliğinden gelişir.
Yazarın kendi gelişmesi süreci içinde ele alınması sorunu bile başlı başına bir yargı sorunudur. Yazarın önceki yapıtlarına göre ele alınmasını zorunlu koşmaktadır bu yargılama. Yani yargıç incelediği nesneyi çok iyi tanımalı. Yazarla arasının açılması pahasına, ondaki gelişmelerin neliğini, önceki yapıtlarına göre vardığı yeri, varsa kendini tekrarları, vb. göstermeli. Varsa yeni yazınsal gelişmeler bağlamında konumlanması gösterilmeli, vb. Elbette yapıtın biçim ve biçem olarak estetik değerinin sergilenmesi, hakkında varılmış yargılar ve onların neye göre yapıldığına da değinilmeli.
Günümüzde bir çok boşluğu doldurabilecek yazın yıllıkları çıkarma işi boş verilmiş gibi. Örneğin, yargı konusunda görülen eksikliklere karşın Türk şiirinin yaklaşık bir on yıllık envanterini çıkarmada başarılı sayılması gereken, Mehmet H. Doğan tarafından hazırlanan Adam Şiir Yıllıklarının sonu belirsiz. Yazının diğer dallarında ise bu eksiklik kendini iyice belli ediyor. Bu boşlukları doldurma çabaları ise yeni karışıklıklar çıkarmaktan başka bir şeye yaramıyor. Soruna köklü çözümler getirecek olanaklar ise büyük yapılanmaları gerektiriyor. Üniversiteler işe el atmalı. Bu prestij getirecek yayıncılığa büyük yayınevleri ciddi kaygılarla el atmalı. Ama amaç, bu yayınevlerinde karar mekanizmasında olan yazın adamlarını korumak ve kollamak olmamalı elbette.
Yeni Çizgi, 2001 (İnternet Yayıncılığı)