Şiirden dergisi 2024’ü uğurlarken 86. sayısıyla okuyucusuna merhaba dedi.
Tanıtım yazısı ve Editör’ün Notu:
Şiirden Dergisi’nin bu sayısında, “Türk Şiirine Ne Getirdiler” dosyasının konuğu Fazıl Hüsnü Dağlarca. Türk Şiirinin modernleşme sürecinde kuşkusuz kurucu babalar dediğimiz güçlü şairler vardır. Başlangıcını oluşturan süreci saymazsak, cumhuriyet dönemiyle hız alan modernleşme Nâzım Hikmet ile ivme kazanmış ve öyle devam etmiştir. Yıllar sonra bir anımsatma niteliğinde, daha geniş çaplı araştırmalara vesile olur düşüncesiyle bu dosyayı hazırladık. Şimdiye değin, silsileyi de şaşırtmak, dikkat çekmek için bilinçli olarak atlayarak, Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday şiirinin değerlendirildiği bu sayıda Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi büyük bir şairimizi ele aldık. Kuşkusuz dağlarca çok yönlü, birçok farklı noktadan konuyla ilgili değerlendirilebilecek bir poetikanın sahibi. Bu zorluğu gözönüne alarak Dağlarca üzerine Metin Cengiz ve Halim Şafak yazdılar.
85. Sayıda dergi editörlerinden Fergun Özelli’nin teklifiyle İzmir’de ikamet eden, bu güzel ilimizde yaşayan şairlerin büyük bir çoğunluğunun aynı sayıda ürünlerini yayımlamıştık. Bu sayıda da Türkiye’nin Victor Hugo’nun deyimiyle incisi olan İzmirli bazı şairlerimizin şiirlerini yayımladık. Böylece, eksikliklerine karşın İzmir’e hak ettiği yeri vermeye çalıştık. Dolayısıyla dergide yine bir anlamda bir İzmir dosyası oldu. Öneri ve çabaları için Fergun Özelli’ye teşekkürlerimizi belirtmek bir görev.
Celâl Soycan “Poetik Notlar 11”de, Adorno’dan yola çıkarak dil-şiirsel söylem ilişkisindeki gerilimli yapıyı ele alıp, dilin sınırlarını gidimli dil, şiirsel söylem üzerinden tartışıyor ve düşünmeyi Wittgenstein, Paul Valery, Hegel, E. M. Cioran, Jean Dubuffet, George Canguilhem üzerinden devam ettiriyor. Ve sorunu resim gibi farklı disiplinler üzerinden ele alıyor. Bu disiplinlerin dili sınırladığı, şiirin ise bu sınırları (sabitlikleri) söküp attığını belirtiyor ki bu önemli bir konu. Aslında mesele uzun ve ağır tartışmalarla ele alınması gereken bir mesele. Bence konu, dilin anlamını esnekleştirdiği için özellikle resmin ve müziğin dili de (şiirsel dil ile karşılaştırılarak) ayrıca ele alınmalı.
Hilmi Haşal, Müesser Yeniay şiiri üstüne etli bir yazıyla yer alıyor. Haşal, Müesser Yeniay şiirindeki çok tartışılan, şiirimizde alışılmış olmadığı için yadırganan erotizmi estetik erotizm dolayımında ele alıyor. “Modern şiirin temel niteliğidir varoluş tedirginliğini içermesi. Müesser Yeniay’ın şiiri o bağlamda insan yaşamının güncelliğini kapsar.” saptaması da kayda değer.
Zeki Ali, hayalet portreler yazısıyla, şiirde eksiksiz portre çizmenin ne denli güç hatta imkânsız olduğunu irdeliyor, şiirden yola çıkarak şairin böylesi bir prtresini elde etmeye çalışmanın yetersizliğini vurguluyor. Ele aldığı şairler ise biri İngiliz diğeri Amerikan şiirinin devi: William Blake ve Emily Dickinson.
Metin Cengiz’in hazırladığı ve çevirdiği başka ülkelerin şairleriyle poetikaları üzerine konuşmaların bu sayıdaki konukları Macar Istvan Turczi ile İtalyan şairi Anna Maria Farabi.
Tamer Öncül, Metin Cengiz’in Marksizm ve Şiir adlı kitabıyla Celâl Soycan’ın şimdilik son kitabı Hadde üzerine değerlendirmelerini anlatıyor “İki Dinozor’dan İki Önemli Kitap” başlıklı yazısında.
Bu sayıda çevirmenleriyle birlikte dünya şairleri: Hermann Hesse, Sylvester Clancier, Josyane de Jesus-Berger, Antonis Skiathas, Viviane Ciampi, Maria Teresa Liuzzo, Taeko Uemura, Maki Starfield, Denisa Crasui, Ayda macidabadi, Tristan Cassir, Zeki Ali, Metin Cengiz, Serdar Ünver, Yavuz Özdem, Cafer Yıldırım, İlhan Kemal, Müesser Yeniay, Zeynel Çok, çavlan Gençer, Adil Başoğul, B. Kenan Kocatürk, Bülent Akay, Sevgi Vural, Mücahit Aygören, Başak Tuncel, Zekine Dündar, Turan Say, Kıvanç Nalça, Bilsen Başaran, Selami Şimşek, Coşkun Şimşekli, Fahrettin Koyuncu, Yücelay Sal, Enver Topaloğlu, Aslıhan Tüylüoğlu, Halil İbrahim Özbay, Özge Sönmez, Atalay Saraç, Hasan Kulakoğlu, Neslihan Perşembe Kulakoğlu, Seçil Avcı, Emel Kayın, İrem Ateş, Özgün E. Bulut,
EDİTÖRDEN
İmgenin Dinamizmi
Bir şiiri (sanat yapıtını) her okuduğumuzda aynı duygular, düşünceler mi uyanır kafamızda? İmgenin şair tarafından sabitleştirilmiş bir anlamı ya da anlam küme’si mi var? Değişen toplumsal koşullarda diyelim X adlı bir şairin Y adındaki şiiri hep aynı anlamı mı uyandırır okuyucunun kafasında, yüreğinde? Yani imge sabit bir anlam taşıyan ölü bir inşa mıdır? Hatta bırakın değişen koşulları, okuyucudan okuyucuya farklı algılanmaz mı? Okuyanın kendi öznel koşullarının o imgeye yüklediği anlam değişiklikleri olmaz mı? Nesneler, yaşanılan dünya, tarihsel ve toplumsal koşullara göre değişir de şiirin taşıdığı anlam yükü, imge değişmez mi? Elbette değişir, şiirdeki anlam, imge ölü değil, dinamik, canlı, farklı anlamlandırmalara açık yaşayan bir üretimdir. Anlam yükü, imge ölü olsaydı, bu anlam yükünü taşımayan, imge sanılan kötü şiirler gibi yok olur giderdi. İnsan da toplum da canlı birer varlıktır, algıları dinamiktir, yaratıcıdır, belli bir dönemde, yaratıcısının oldukça öznel birikiminin ürünü olan yetkin bir şiiri her daim farklı algılar, yeniden üretir. Şiirdeki anlamın üretimi, o şiirde yer alan bütün sözlerin anlam yüklerinin bir bireşimidir. Bütün şiir bu anlam yüküne hizmet eder. Çözümü için istenen şifre bu anlam yüküne göre işler. Derin yapıda devinen dinamik anlam, bu anlamın oluşturucusu imge algıya göre değişir. Bütünlük kazanmış bir şiir yeni bir sözcüğü kaldırmaz, bünyesine dahil etmez. Tek bir sözcüğünü de bünyesinin dışına atmaz. Bir imge üzerine düşünmek, çözümlemek dinamik bir algı, üretken bir kavrayış gerektirir. Nihai, bitmiş, artık işlem gerektirmeyen bir anlam, imge yoktur. Aynı biçimde insan algısı da böyle dinamiktir, imgelerin seslendirmesine duyarlıdır. İmgedeki anlamın sabitleşmiş olduğunu düşünmek eşyanın tabiatına aykırıdır, algının da ölü olduğunun göstergesidir. Şiiri, sanat yapıtını toplumsal ve tarihsel özelliğinden soyutlamaktır bu. Bir görüntü (imaj) olarak imge algılamaya dayanır oysa. Algılama da belli bir tarihsel seyrin içine doğmuş, toplumsal bir örgünün, canlı bir organizmanın bir parçası olan bir insanın üretimi olduğundan aynı özelliklere sahiptir. Bu özelliğidir ki bir şiir (romanı, resmi, müziği) her okuduğumuzda farklı duygulara, düşüncelere kapılırız, yeni şeyler buluruz onda, “daha önce böyle şeyler tatmamıştım” deriz. İmgenin tarihsel ve toplumsal dinamik bir ürün olduğunu gösterir bu.
Sonuç olarak imge farklı algılamalara açık bir yapıdır, diyebiliriz.
♫♫♫
Bu sayıda Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Türk Şiirine ne getirdiği, önemi” irdelendi. Metin Cengiz ve Halim Şafak yazdılar.