“yaşlanmıyor, eşikteki çul gibi eskiyor insan”
Kitaba adını veren, güçlü bir benzetmeyle insanı sar-san bu dize, bizim kelimelerimizden çok daha fazla şey anlatıyor, şairin hayatı hakkındaki çağrışımla çok şeyi hikâye ediyor.
Bülent Akay toplumsal olaylara karşı da çok duyarlı. Ancak imgelerle, simgelerle anlatmayı tercih ediyor. Kita-bın ilk şiiri olan “Örselenmiş Yalnızlık”, 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi kıyamından kaçan Yahudileri Filistin’e gö-türmek üzere Romanya’dan yola çıkan ve İstanbul’da de-mirleyen, tek başına romanı yazılabilecek trajik bir öyküsü olan Struma adlı geminin Sovyet denizaltısı tarafından ba-tırılmasına gönderme yapıyor. İlk üç dize altta alıntıladı-ğım güçlü imgelerle olaya gönderme yapıyor:
üzerimde umutsuzluğun paltosu
acı, elimde çınardan baston
eğeliyorum güvertede
Şair konuşmuyor, yaşadığı, tanık olduğu, okuduğu, anlatılagelen şu dünyadan çektiği acıyı, yaşadığı hüznü sadalarla dışa vuruyor, gerçekten harika dizeler. Anlaşılır ama derin. Tıpkı kök saldığı hayat gibi. Ortaya çıkan şiir düşüncesi nağmelerini bulmuş bir dili gösteriyor bize. Söz kılıfına uyarınca oturmuş bu şiirlerde. Sözü adeta yontuyor. Sıkıcı bu hayattan bize derinlikli şiirler gönderiyor.
zamanı çorak toprak gibi
alnında taşıyanlar gidince anladım
yalnızlığımın kanadığını…
geçtim bütün yorgun meydanları (Islık)




