25 %

Şiirden Dergi Sayı 81

ISSN 1309-9086

 80,00  60,00

Şiirden Dergisi 81. sayısının tanıtımı
Şiirden Dergisi yeni bir dosya ile dergicilikte ve şiirimizde yepyeni bir atılım gerçekleştirdi. Şiirimizde en çok tartışılan, bir yeniliği başlatmış, devrimci bir şairimizi, Gariplerin Orhan Veli’sini değerlendirdik. Okuyanı, kolay gelen, “şiir nerde peki?” dedirtebilen, sade, açık ama şaşırtıcı bir söyleyişle düşünmeye yönlendiren bir poetikanın büyük şairi Orhan Veli hakkında Metin Cengiz, Cemil Okyay, Yavuz Özdem yazdılar. Gelecek sayının şairi: Oktay Rifat.
Türk şiiri Fransız şiirini örnek alarak modernleşme sürecini yaşadı. Aslında Batılılaşmayla başlayan bu değişim-dönüşüm kör-topal, sendeleyerek bugünlere geldi. Kendimize benzeyen, esasını seçimlerin oluşturduğu bir cumhuriyet, sözde de kalsa güçler ayrımı ve sivil kurumların söz ve yetkilerinin de arttığı bir demokrasi. Seçimlerde şaibeler, yolsuzluklar, İslami kanunların kamusal alanda uygulanmasına özentiler, dünyevi haz peşinde koşan sözde tarikatlara akıtılan bütçeler… Kişi erkini güçlendirecek hukuk düzenlemeleri… Ama bütün olumsuzluklara karşın kendi modern yolunu buldu, güçlü bir havza oluşturdu Türk Şiiri. Ne Doğulu ne Batılı, kendine özgü farklı bir şiir. Şimdi bu şiirin bilinciyle Günümüz Fransız Şiirinin Durumu adlı dosyamızla konuşturduk, Fransız şiirinin günümüzdeki önemli temsilcileri Michel Cassir’i, Jean Poncet’yi, Jean Portante’ı ve Catherine Pont-Humbert’i. Sorduğumuz soruları, süreçteki konuşmalarımızı, neleri öne çıkarmaları gerektiğini saklı tutarak. Michel Cassir doğrudan Fransız şiirinin bugününü anlattı. Poncet, şiirin ülkesindeki durumunu anlattı. Ne çok benziyoruz birbirimize! Portante, bizde çok tartışılan Türk Şiiri meselesine de bir açıklık getiriyor. Humbert ise kendi şiir anlayışından söz ediyor. Bizim burada tartıştığımız teorik sorunlardan harmanlanmış bir poetika. Röportaj ve çeviri Metin Cengiz’den.
Mitat Çelik şiirsel söylemde zor bir konuyu ele alıyor ve müziğin yerini irdeliyor.
Bir diğer dosya ise bir süredir devam ettirdiğimiz Dünya Şairleriyle Poetik Söyleşi. Dünya küçük ama biz dünyayı filin tarifi gibi tarif etmeye devam ediyoruz. Bildiğimiz zannıyla dünya şiirinden söz ediyoruz. (Ama daha kendi şiirimizi bile doğru tasniflerle ele alıp değerlendirebilmiş değiliz. Herkes toplu görüntü ardında, herkes sosyal medyanın albenili olanaklarına teslim olmuş gözüküyor. Oysa işimiz çok.) İşte işimizi kolaylaştırmak için tanıyabildiğimiz kadarıyla değişik ülkelerin öne çıkmış şairleriyle röportaj yaptık, aynı soruları yönelttik ve aldığımız cevapları paylaşıyoruz. Bu sayıda ülkemizde çok tanınan Niculina Oprea ve Ronny Someck cevaplarıyla yer alıyorlar. Röportaj ve çeviri Metin Cengiz’den.
Son olarak Metin Cengiz’in aldığı önemli bir ödül, “Petru Krda” Avrupa Şiir ödülü tanıtılmaya çalışılıyor.
Bu sayıda Amerikalı ünlü şair Robert Frost’tan (Serkan Doğan çevirisiyle), Nobel adaylarından İtalyalı değerli şair Dante Maffia (Ali Tirali çevirisiyle), Macar şairi Domokos Szilagyi (Mehmet Büyüktuncay çevirisiyle), İspanyol şair Julio Pavanetti, yine Amerikanın yaşayan önemli bir şairi Suzanne Gardinier (Ersin Engin çevirisiyle), Çinin uluslararası üne sahip şairi Yin Xiaoyuan (yine Serkan Doğan çevirisiyle) ve daha birçok yabancı şair, şiirleriyle yer alıyor. Ülkemizden Metin Cengiz (yeni bir dosyasından iki şiir), Adnan Gül, Tuğrul Keskin, Turgut Toygar, İlhan Kemal, Müesser Yeniay ve Kıbrıs’tan Ümit İnatçı dergiyi zenginleştiren diğer şairler. Kumud Bala (Hindistan), Pia Tafdrup (Danimarka), Dan Şalapa (Romanya), Durs Grunbein (Almanya), George Less (Almanya), Hasan Ildız, Mehmet Akay, Mustafa Bıyıklı, Cemal Öztürk, Faik Güçlü, Zeynep uzkur (bu genç şairimize dikkat çekmek istiyorum), Zekine Dündar, Yener Çetin, Leman Kişibeyli, Fazıl Tütüner dergide şiirleriyle yer alan diğer şairler. Çevirmenlerimize ise özel bir teşekkürü borç biliyorum.
Editörden
Walter Benjamin “Mekanik Çoğaltma Aşamasında Sanat Yapıtı” adlı mükemmel makalesinde, sanat yapıtını toplumsal dönüşümler ve mekanik bulgulamalar açısından irdeler. Heykel, resim, fotoğraf ve film üzerinden ele aldığı meselenin düğümü çoğaltılabilir özelliktir. Benjamin’e göre film çoğaltılabilir olması niteliğiyle en yetkin sanat haline getirilebilir olandır. Bir sahne için çekilen yüzlerce fotoğraf karesi veya film bu yetkinliği olanaklı kılan tekniktir. Diğer sanatların aylasını oluşturan “burada ve şimdi” film (sinema) için geçerli değildir.
Burada ve şimdi olan bir dokunuşla yok olma tehlikesi içindedir. Bu sanatlar (kastedilen daha çok heykel ve resimdir) özgün ve biricik olma özellikleriyle aynı zamanda “ölümsüz değerler”dir. Seyredende hayranlık uyandırmasının sebebi de budur. İnsanın ölümsüzlük duygusuna verilmiş bir cevaptır sanat. Ancak fotoğraf ve özellikle de film için özgün ve biricik olmanın yerini yetkinlik, kusursuzluk almıştır. Bir görüntü için yüzlerce kare fotoğrafın çekildiğini biliyoruz. Bunlar arasında yalnızca seçilen biri temsil edecektir ilgili konuyu. Chaplin’in Opinion Publique filmi için 125.000 metre film çekildiğini ancak filmde montajla, kesimle bunun 3000 metresinin kullanıldığını belirten Benjamin bu örnekle yetkin olmanın sırrını de belirtir. Evet ama kesinlikle özgün ve biricik yani özerk değil. Zira sonuçta bir kurgu.
Benjamin’e göre kurguyla birlikte sanat ritüel temelinden sökülüp koparılmış, “görünüşteki özerkliğini” kaybetmiştir. Heykelden- resimden filme ve oradan sinemaya bu yolculuk önemli toplumsal alt üst oluşların ürünüdür. Fotoğraf ve film ile hayatın birebir kopyasını elde edebiliyor, “olağanüstü, doğaüstü, büyüleyici”, yüce olan her şeyi ifade edebiliyorsunuz. Bir heykelin, resmin fotoğrafını çekerek ya da filme alarak çoğalttığınızda elde edilen elbette sadece o sanat eserinin kopyasıdır. Ne kadar ustalıklı davranılırsa kopya o ölçüde güzel olacaktır ama sanat özelliği yoktur. Benjamin daha sonra tiyatro oyuncusuyla sinema oyuncusunu da karşılaştırır. İlki rastgele bir araya gelmiş seyirciler karşısında canlandırır rolünü. “Burada ve şimdi” olan belirleyicidir. Oysa sinema sanatçısı, bir dizi uzmanın müdahale edebildiği bir canlandırma sürecini yaşar. Siliktir benliği.
Buradan şiire gelirsek, tıpkı resim, tiyatro sanatı gibidir. Ne kadar oynanırsa oynansın, bir tiyatro eseri yorumcuların bir uzman nazarında ve çeşitli teknikler yardımıyla hazırlık sürecinden sonra aynı zamanda bütünü oluşturan tekillerin o andaki başarılarıyla seyircinin gözünde değer kazanır. Şiir ise (resim gibi) şairin yazma süreci dışında bir defaya mahsus bir yazım ürünü olduğu için çağlar geçse de özerkliğinden hiçbir şey kaybetmeyecek bir sanattır. Kurgusal olsa da diğer anlatı sanatlarından farklı olarak müdahale edilemez biricik, özgün ve özerk bir sanat.
***
İçindekiler sayfası ektedir.
siirden.net linkini tıklayarak edinebilirsiniz. 80.00TL.