Şiir ve hayat ilişkisi şu son modern çağlarda şiir sözkonusu olduğunda en çok tartışılan teorik sorun olmuştur. Kurama duyulan gereksinme şiddetli bir biçimde teorik yazıların kanıtlanmasını da dayatıyordu ve kuşkusuz en can alıcı ve sorun oluşturan da buydu. Çünkü yazılan şiir kategorize ediliyordu, bazı şairler göğe çıkarılıp kutsanırken bazıları da görmezden gelinip üstü bu yolla çiziliyordu. Yani Tanpınar’ın deyişiyle sükût suikastı mağduru oluyordu bazıları. Oysa modern şiir hayatın uzağında yazılan fantezi bir şiir değildi, ne de akademide masa başında üretilir gibi sözüm ona “sıkı şiir/hermetik şiir” yaftaları altında anlaşılmaz, bilmecemsi, bir hakikat yaratmaktan yoksun, içerik bakımından içi boş, şiiri imge avı alanına çeviren retorik. Aksine modern şiir hayatın tam da ortasında üretilen, insanı temele alan ve onu şiirin olanaklarıyla anlam bakımından imge dünyasında, dilin derinliğinde zenginleştiren bir şiirdir. Gücünü hayata dokunmaktan, insanı bütün zenginliğiyle dile getirmekten, dili içi boş sözlerden kurtarıp zenginleştirmekten alır. Jack’ın şiirleri de yukarıda sözünü ettiğim, hayata dokunan, insanı her yanıyla kavrayan, dil bakımından engin ve imge açısından üretici bir şiir. Hayatın anlaşılmaz yanlarına girip çıkan, olaylar arasında ilişki kurarken insanı temel alan, insana inanan bir şiir. Metin Cengiz