Hüseyin Peker: (Sosyal Medya)
“Zorlamadan çoğaltılmış düş öbekleri. Yılların birikimiyle kısa roman denemelerinden öyküye, söyleşilere varmış bir şairin ‘küller başıma küller başıma’ diye önümüze sürülen yaşam söylenceleri. Cehennemin dibine ödünç aldığı imgelerle şair Çadırcı’dan kırdığı sevinçleri gülüşleri ve sesleri dile getirdiği dopdolu bir yapıt.”
***
Ahmet Günbaş: (Sosyal Medya)
GÜNEŞLİ BİR DÜŞ’LE VAR OLAN ŞİİR!..
Rabia Çelik Çadırcı’nın son yapıtı Güneşli Bir Düş’ü* okurken sözcük ve duyarlık ilişkisinde, şiirin üstüne düşen gölgeyi, daha doğrusu her türlü yaşam belirtisine set çeken zalimane kuşatmayı yakından tanıdım.
Dil, şiirden bağımsız bir olgu değildir kuşkusuz. Düşüncenin dışa vurumuna yansıyan anlambilimsel göstergeler, aynı zamanda dünyada olup biten hakkında haber verir bize. Bu haber, iç açıcı olmayabilir çoklukla. Örneğin, ”kan ırmağı, kâbus, yorgun, huzursuz, kül, kuyu, ayaz, donmak, yanmak, zor, leş yiyici, ufunet, zifiri bir kafes, kara kış, can kırıntısı, çiğ insan eti, ölü kemiği, karartı, keder, tufan, ağıt, hiçlik, yenik düşmek, lanet, yanılmak, kum tanesi gibi savrulmak, masalsız, düşsüz ve ürkek, araz, maraz, yoksulluk” gibi sözcük ve tamlamalara bağlı bağdaştırmalar doğrudan esmer bir alfabeyi baskın kılar şiirde.
Kısaca insanı hedefleyen şiir, yaşam hallerinden bağımsız değildir asla! Şair açısından bunun kan süzüp kızılcık şerbeti içilecek bir yanı da yoktur. O, gerçekliğe sahicilik gözlüğü ile eğilirken eldeki malzemeyi doğru kullanmak zorundadır. Çünkü işin içinde düşleri/hayalleri bile yasaklamaya çalışan olağanüstü bir zorbalık varsa zamanla nefes almak bile zorlaşır. Bir bakıma yakın çevremize bakarak da görebiliriz bunun olumsuz sonuçlarını. Sözgelimi, İsrail-Filistin çatışmasında (Saldırı ve işgal demek daha doğru olur) İsrail’i silah üstünlüğüyle besleyen ABD Emperyalizminin sözcüsü Trump’a göre, 70 bin Filistinlinin öldüğü savaşta akıllı füzelerle iyi bir çıkartılmıştır! Kaldı karşı tarafta düzenli bir ordudan yoksundur. Öldürülen sivil halkın çoğunluğunu da çocuklar oluşturmaktadır. Açlığı, yoksulluğu, zorunlu göçü de cabası!.. Tam bir cehennem hâli yani!..
Buraya insanlığa ve çocukluğa dair iki görüntü daha sıkıştırabiliriz hemen: İlkinde, “insan demişti / kül yığını yalnızca / savrulan / duran” (s:22) şeklinde toz duman bir yaratığa işaret edilirken ikincisinde, “masalsızım işte / hep masalsızdım ben / düşsüz ve ürkek / dilsiz belki de lanet” (s:27) dizeleriyle süreğin bir yalnızlığa not düşülmekte…
İşte şair, böyle bir ortamda döşemeye çalışır Güneşli Bir Düş’e giden yolun şiir taşlarını! Bunu yaparken epeyce kıvrandığı, yer yer umutsuzluğa kapıldığı aşikârdır Kolay değil, yenik ve yorgun bir ruh halinin egemen olduğu o altüstün hamurundan varoluşsal yeni bir oluşum yaratmak! Bu noktada kitabın tam ortasında iki şiir tutuverir ellerinden umarsızlığın. Şiirden Başka’ya, “şiirden başka nereye kaçılır ki / kederden, tufandan ve ağıttan / bir lanet… bir lanet ki / her yana sinmiş kara dumanı / bu, boğulmaktan fazla şey, başka şey…” (s:28) dizeleriyle adım atılırken, hemen ardından gelen Güneşli Bir Düş’le geleceği örgütleme yarışına girilir:
“üflesem sesimden sesine sözcükler
bir rüzgâr olsa, konsa çiçek ağzına
nehir olsa sonra, senden dökülse” (s:29)
Özellikle sevgi eksikliği başa bela bir sorundur insan ilişkilerinde. Şair, cennet-cehennem soyutluğundan geçerek somut bir şekilde ifade eder beklentisini:
“neyleyim ruha tebelleş cenneti âlânın güzelliğini
kollarımdaki iken dünyanın nazenin sevdiceği” (s:36)
Güneşli Düş(ler) görmenin belki de olmazsa olmazı budur.
Okunması dileğiyle…
Güneşli Bir Düş – Rabia Çelik Çadırcı, Şiirden Yayıncılık, 1.basım, Eylül 2025
***
Tacim Çiçek: (Evrensel Net)
“Güneşli Bir Düş”
1982 Urfa/Bozova doğumlu Rabia Çelik Çadırcı, ilk ve ortaöğrenimini ilçesinde tamamlamış. Urfa Anadolu Ticaret Meslek Lisesinden mezun olmuş. İlk gençlik yıllarından beri şiirle ilgilenen Çadırcı, bu yüzden Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini bırakmış. Araya şiirlerini de serpiştirdiği ilk öykü kitabı Gece Saçlı Kırlangıçlar (Aryen Yayınları, Mart 2017) olan Çadırcı’nın, ilk şiir kitabı Zehrimar (Kasım 2019, Edebiyatist), ikinci şiir kitabı Kör Bir Harfle Yazıyorum Göğe (Şubat 2022, Klaros Yayınları) ve “kısa roman/uzun hikâye” dediği Maya (Eylül 2023, Klaros Yayınları) ise dördüncü eseridir.
Yazı, söyleşi ve şiirleri Varlık, Şiirden, KE, Eliz Edebiyat, Sincan İstasyonu, Mühür, Sanat ve Hayat, Lacivert Öykü ve Şiir, Sadece Şiir, Yenie ve Caz Kedisi gibi dergilerde yayımlanmış. TYS üyesi olan şairin birkaç şiiri Farsçaya ve İngilizceye çevrilmiş.
İlk üç kitabına dair yazdıklarımı merak edenler, Üç Kitap Bir Yazar (16 Nisan 2024, Yeni Yaşam Gazetesi) başlıklı yazıma bakabilir. Çadırcı, 48 sayfalık bu üçüncü şiir kitabında toplamda 29 kısa şiiriyle çıkmış okurunun karşısına. Önceki şiir kitapları da yaklaşık bu kadardı (Zehrimar 78 sf; Kör Bir Harfle Yazıyorum Göğe de 50 sayfa). Bu bir seçim mi yoksa yayınevlerinin gider kaygısı mı bilinmez. Çadırcı ile ilgili yazılan yazılarda, konuşmalarda mutlaka konu edilen bir mesele, kendinden yola çıkarak yazmasıdır. Çadırcı, birçok şiirinde çocukluk, kadınlık, annelik, çilecilik, umut, sevda, kavgadan söz ediyor. Bir anlamda kendini şiir kişisi yapıyor. Ne yazarsa açık yüreklilikle yazıyor; samimiyetini dizelerinde hissettiriyor okuyana. Birebir kendinden yola çıkmasa da iyi bir duygudaşçı demek abartı olmaz bence. Oldukça da açık yürekli… İnce ve derin bir şiir dili var. Üstelik sadece kendinden ve duygularından söz etmiyor şiirlerinde; gerçekliklerden soğurduklarını da, duyumsadıklarını da dile getiriyor.
Gönlü derinlikli ve kalıcı şiirlerden yana olan Çadırcı’nın “beyin yongası” şiirler toplamı Güneşli Bir Düş’e davet ediyorum şiir severleri. Ayrıca geçmişte (1992-2007) çıkardığımız dergilerde ve pek çok kitapta ilk çalışmalarına yer verdiğimiz sevgili dostum ve has ressam Ahmet Yeşil’in özgün bir çalışmasını kapakta görmek de güzel…
***
Mertcan Karacan: (Edebiyat Burada)
Güneşli Bir Düş çaldı kapımı geçenlerde. Rabia Çelik Çadırcı’nın son yayınlanan şiir kitabı. Tabii, öyle sanıyorum ki, şimdilik son… Şiirden Yayıncılık etiketiyle çıkmış. Daha kapağından, sıcacık, sarımtırak, çiçek desenli bir karşılama… Giriverdim sayfalarından içeri! Kitaplıklar
Gördüğüm ilk şey, şiire hakimiyeti oldu şairin. Özellikle kısa şiirlerini, nerede istiyorsa orada bitirmekle, sonu huzursuz bir boşluğa açılan sanat filmlerine benzetmiş. Kısa şiirin riskini de bertaraf etmiş böylece. Anlamı şiirinin dışında bıraktığı sözcüklerle kurmayı daha bir önemsemiş sanki.
“Sonu huzursuz bir boşluğa açılan” dedik, “sanat filmleri” dedik, kitaptaki özellikle kısa şiirler için. “boşluk” adlı şiir, adı üstünde bir şekilde, bunun en somut örneği bence. Şiir şöyle, şu kadarcık: Online sanat kursları
“ne yana dönsem bir şeyler eksik
evvel zamana asılı gibi kederim
kederim bir karadelik
göğsümde sanki bir kuyu
tözü düşüncemin
zifiri bir kafes
yutuyor varımı yoğumu”
Başladığını hepi topu yedi dizede bitiren, aradığını hepi topu yedi dizede bulmuş bir şairi kim kaybetmiş ki edebiyatımız bulsun? Bulmuşuz işte, işte şansımız! Gerçekten de o kısa ama etkili sanat filmlerinin dumanı tütüyor, Güneşli Bir Düş’teki çoğu şiirde. “boşluk” ise, dediğim gibi, daha bir öne çıkıyor bu hususta!
Nispeten uzun şiir hiç mi yok kitapta? Var elbette! Var da, şairin anlam ararken kılı kırk yarma çabasına onlar da kapılmış sanki, uzun sözü yine kısa söylenmiş gibi duyuruyorlar. Tık, tık… Fazla eğip bükmeden lafı… Tam da şiire yaraşacak bir biçimde…
Kitaba adını veren “güneşli bir düş” başlıklı şiir, onlardan mesela. Ki, bana kalırsa, şairin söylem biçimine, kalemine, mürekkebine en yakışanlardan. Biraz önceki benzetmem üzerinden gidersem, kısasından çok, uzun metrajlı filmler (yani şiirler) daha bir yakışmış şairin kalemine. İşte, “güneşli bir düş” şiirinin bir ırmak gibi dökülen sonu: Kitaplıklar
“ve döndüm sonunda yüzümü eşiğime
yorgun, kim bilir uslanmış bir kendine
doğuracağım bedenimden güneşli bir düş
kederi emzirdiğim gün doğmamış mememden”
Nicedir hasretini ve yoksunluğunu çektiğimiz düş görme becerimizin üzerine güneş gibi doğan tam yirmi dokuz şiir… Giriverdiydim ya sayfalarından içeri, şimdi de kapıyı üzerime çekip içeride bir süre daha dinlenmek istiyorum.
İyi şiir, Çadırcı’nınkiler gibi tıpkı, dinlendirir çünkü!