Tamer Öncül Şiir ve Eleştiri Hakkında Yazdı

Tamer Öncül Şiir ve Eleştiri Hakkında Yazdı

ŞİİR VE ELEŞTİRİ*

 

Tamer Öncül

 

“Sanatçılar her şeye burunlarını sokan, bağımsız ve sorumsuz eleştiricilerdir.” (Devlet s.42) diyen Platon, sanatçıların çoğunu siteden kovsa da; onları susturamayacağını biliyordu… Sanatçıların en tehlikelileri de şairlerdi Platon’a göre… Ona göre, şair bir tehdittir, çünkü iyi bir insanı bile bozabilir…

Oysa, “Şiir her şey arasında yakınlık kurarak dilin yaşantıya ilgi duymasını sağlar. Bu yakınlık şiirin çabasının bir sonucu, şiirin yöneldiği her eylem, ad, olay ve bakış açısını bunlar arasında kurduğu yakınlıkla bir araya getirmesinin bir sonucudur. Çoğu zaman dünyanın acımasızlığına ve umarsızlığına karşı çıkarılabilecek şiirin yaşantıya duyduğu bu ilgiden daha dayanıklı bir şey yoktur.” Der, John Berger. (şiirin saati, s. 67)

Yannis Ritsos’a göre, “Şiir bir düşüncedir; bir imgelemdir; bir bilgidir; yaşamdır. Şiir, sözü üst dile taşıyandır, üst dildir; şaşırtandır; estetiktir; zamandır; mekandır; şeylerin yurdudur; İnasanın yalnızlığıdır, en çok da şairin… Şiir barışın adıdır.”

Gündelik yaşamın hay-huyu içerisinde hep geriye düşen; insani değerlerle birlikte her geçen gün biraz daha unutulan/unutturulmaya çalışılan şiiri ısrarla üreten şairler, tersine akıtılmaya çalışılan tarihe; Barbarlık Çağı’nı hortlatmaya çalışan “Savaş Delisi Liderlere” karşın,  hayatın “bağımsız ve sorumsuz eleştiricileri” olmaktan geri durmuyorlar… Çünkü ŞİİR, ŞAİR’in (kimsenin dayatmasıyla yapılmayan) işi!..

“Yaşantıya”/ hayata bir eleştiri olan şiirin eleştirisi, bu yuzden kolay değil… Bu “ürkütücü derecede zor” eyleme kalkışmak yürek (ondan once de, sıkı bir donanım) ister.

Bu yüzdendir belki de, söz eleştiriye geldi mi çoğu “şiiryazan” bile geri durur bu “tehlikeli işten”… Kendi yanaş(a)mıyor diye, şairlerin de uzak durmasını ister böyleleri… “Şair şiirini yazar, gerisine karışmaz (ne yazdığını nasıl yazdığını eleştirmen yazsın) deyip; sıyrılırlar işin içinden..

Türkçe şiir coğrafyasında (az sayıdaki) donanımlı, ne yaptığını bilen eleştirmenleri yürekten selamlıyor olsam da; en derin “eleştirinin”, şiirin mayasını yoğuran; sözcükleri şiire dönüştürmek için ter döken; dili bir üst dile dönüştüren şairlerin yapabileceğine inanırım ben…

Şiir üzerine ciddi çalışmaları olan onlarca şairin (İlhan Berk, Özdemir İnce, Metin Cengiz, Celal Soycan, Süreyya Berfe, Müesser Yeniay, Mehmet Yaşın, Ümit İnatçı ilk aklıma gelen isimler. Dünya edebiyatındaki örneklerini burada sıralamaya ise hiç gerek yok) varlığı da bu tezimi kanıtlar niteliktedir.

Yazının başlığı (Şiir ve Eleştiri), bu mecrada birçok kitabı (Şiirin Gücü; Toplumcu Gerçekçi Şiir; Modernleşme ve Modern Türk Şiiri; Şiir, Din ve Cinsellik; Nazım’dan 70’li Yıllara  Türk Şiirine Eleştirel Bir Bakış; Şiir, İmge,Biçem- Şiirin Teorik Sorunları; Şiir, Dil, Şiir Dili, Şiirsel Anlatım; Küreselleşme Postmodernizm ve Edebiyat; İmge Nedir; Kültür ve Şiir; Felsefe ve Şiir; La Paix; Hayata Dair Denemeler; Platon ve Aristoteles’te Şiir Düşüncesi; Cemal Süreya, İkinci yeni Bilincinin Kurucu Gücü; “Şiir Nasıl Yazılır; Şiir Ve Eleştiri) olan şair Metin Cengiz’in 2018’de ŞİİR/DEN yayınları tarafından basılmış kitabının ismi…

Celal Soycan’ın kitabın arka kapak yazısında vurguladığı gibi, “Eleştiri, günümüz Türk Şiiri ortamındaki en zayıf halkadır. Doğrudan tanıtıma dönük, dahası, şiiri kuran imgelerin çalışmasını basitleştirip durdurarak onu dilin rasyonel katılığına teslim eden yazılar elbette yazılıyor. Oysa çağdaş eleştiri, şiirde sözün hakikatine dönüktür; dilin düzenini anlamaya çalışır. Biçimsele çökelen anlamın niçin iknâ edici olduğunu gösterir. Şiirde bizzat dilin özne olduğundan hareketle,yapısalda devinen imgesel örgüyü çözmeye çalışır;dolayısıyla çağdaş eleştiri bir yargı makamı değildir ve beğeni düzeyinde iş görmez.”

Metin Cengiz, (yukarıda sıraladığımız Deneme-Eleştiri-İnceleme kitaplarından da anlaşılabileceği gibi) şiir üzerine poetik /kuramsal yazıların yanısıra eleştiri yazılarıyla da bu “zayıf halkayı” kırma yönünde ciddi adımlar atan biri…

Şiir ve Eleştiri kitabına, “Günümüz Genç Şiirin Durumu” yazısıyla başlar Cengiz. Çünkü şiirin yarını, en çok da günümüz gençlerinin birikimleri ile şekillenecektir. Bu yazısına geniş bir durum değerlendirmesi ile başlayan Cengiz, yaşamın her alanında olduğu gibi edebiyatta da “her anlamda kolay tüketim”in egemen olduğunu vurgular.

“Şiire gelince… Genel görünüm hiç iç açıcı değil.” Der, Cengiz (s. 11) Şiirin itibar kaybetmesi’nin, (günümüzde yazılan) şiirin kendinden kaynaklanan sebepleri yanında “şiir dışı sebepleri” olduğunu da hatırlatır.

Modern şiir dilinin, derin okuma ve birikim gerektirmesi, şiirin kendinden kaynaklanan sebeplerinden en önemlisidir….

“Şiir dışı” sebeplerin başında ise, (yazının girişinde de vurguladığımız gibi) küresel kapitalizmin şiiri devre dışı bırakması” (s. 12) gelir.

Gençlerin şiirinin de bu “devre dışı”lığın burgacında savrulduğunu, kimilerinin “teknik olana sıkışıp, biçim bulamadığını; deneysel olana takılıp kaldığını”(s 14); diğer bir kesimin ise “yenilikten çok şiir yazmayı amaçlayan, imge kurmayı temel olarak gören, bir bütünlük ve anlam taşımayan şiirimsi metinlere” (s14,15) takılıp kaldığı, değerlendirmesini yapar Cengiz.

Kitabın ikinci yazısı “Şiirde Eleştirinin Durumu”nda şiirin görünür halinin darlığı ve aldatmacasından söz ederek, “Eleştirel akla düşen bu görüntüleri ele alıp bu olgunun ardında hangi eğilimlerin olduğunu göstermekten çok ne gibi çıkarların yattığını işlemektir” (s17) diyerek; günümüzde eleştirinin işlevinden uzaklaştığını (örnekleriyle) yazar. Aslında işin özeti “Eleştiri neden değer yitirdi?” sorusundaki (arabaşlık) ilk satırda verilmiştir: “Kapitalizm eleştiri değil övgü ister.” (s.20). Günümüzde egemen olan görünüşcü /gösterişçi anlayış; eleştirel akıldan çok yüzeysel olanı, ticari olanı öne çıkarırken; eleştirel, estetik ve sanatsal olanı gözden düşürür; derin düşünmenin yerini magazine terkeder… (s.21)

Toplumsal değer aşınmasının sanata yansımasının daha yıkıcı olduğunu, somut örneklerle kitabın tümünde işleyen Cengiz; kalpten geleni, sahici olanı, eleştirel olanı aramadığımız sürece “saf şiiri bulamayacağımızı” anlatır aslında bu kitaptaki tüm yazılarında.

  1. y.y.’a damgasını vuran, yaşamı öğütüp tüketen bu Barbarlık Çağı’nda sahici /nitelikli olanı yakalamak zor ve zahmetli bir uğraşı gerektirir. Kitabın birinci bölümündeki “Modern Şiir ve Anlam sorunu”(ve okuyucu …retorik), Şiir/Şair ve Siayaset üzerine yazdığı tüm yazılarda ana izlek budur.

Kitabın ikinci bölümü “ŞİİR ÜZERİNE KİMİ ELEŞTİRİLER” yazılarında daha öznel konulara girilse de bu izlek, yazıların omurgasını oluşturur. Türk Şiiri’ni derinlemesine (Kanonu var mı?; Fransız Edebiyatı ile karşılıklı etkileşim; Zamanın Şiiri; Yetmişli ve Seksenli Yıllar Şiiri; Organik –Sentetik Şiir ve Eleştiri;Görsel/Avant-gard Şiir; Manifesto ve Şiir; ve Yükümlülük gibi başlıklar altında Türk Şiiri’nin coğrafyasında derin bir seyahate çıkarırı bizi Metin Cengiz. “Eleştiride İzlenimcilik- Öznellik Nesnellik” başlıklı yazısında (Bizde eleştiri alt başlığını taşır ve, son dönemlerde “eleştiri” diye önümüze konulan) “şiir dışı” izlenimci – öznelci yazıları eleştirir.

Kitabın son bölümü olan “Bazı Tartışmalar”dab u eleştirisini somut örneklerle sürdürür Metin Cengiz….

Her türlü edebi tavır alış aslında derinden derine ideolojik bir tavır alıştır” (say. 205) diyerek, kendi tavrını koyar ortaya…

Birçoğunu dergilerde okuduğumuz bu yazıların tarihleri 1990’lı yıllara kadar gitse de; bir bütünlük içinde okumanın yararları yadsınamaz…

Varlık