KOPUŞA  CESARET VERMEK, İKİNCİ YENİ  VE  ANKARA… /YAVUZ ÖZDEM

KOPUŞA  CESARET VERMEK, İKİNCİ YENİ  VE  ANKARA… /YAVUZ ÖZDEM

Yıllar önce 1950’lerde ortaya çıkan ikinci Yeni  için,  ‘erken doğum’ içeriği yüklediğim bir yazı yazmıştım. Bahse  konu yazıda demeye getirmiştim ki;  1950’ler köyden kente göçün yaşandığı yıllar; ama kentli birey, yalnızlık, yabancılaşma vb. iliklerimize kadar yaşadığımız yıllar da değil. İkinci Yeni 1980’lerde ortaya çıkmalıydı, şartlar 1980’lerde olgunlaşmıştı; hatta ille de göç-kentleşme  ve bunların getirdiği sorunlar bahsinde edebiyata bir yansıma olacaksa;  roman , şiirden  daha yatkındır .Bu minval üzere de Latife Tekin’in Sevgili  Arsız    Ölümü’nü (1983) 1950’lere;  Dünyanın   En   Güzel Arabistanı’nı da (Turgut Uyar,1959)  1980’lere yakıştırmıştım.   Aslında kişisel  merakımı kışkırtan meselelerdi  bunlar;  zaten bir sonuca ulaşma gayem  de yoktu.  Ancak  şu günlerde (ikibinondokuz haziran) elime geçen bir kitap,  meraklarımı yatıştırma bağlamında bana iyi geldi: Sanatımızda Bir Dönemeç: 50’li Yıllar, Ankara (Edebi Şeyler,2014). Erhan Altan hazırlamış kitabı. O yılların Ankara’ sında  yaşayan üç sanatçıyla yaptığı konuşmalardan oluşmuş  bir kitap. Üç önemli İsim:  (Edebiyat cephesinden  şair-eleştirmen) Ahmet Oktay; ( atonal müzik)  İlhan Usmanbaş  ve (soyut resim ) Lütfü Günay.

Erhan Altan’ın  soruları  da;  üç sanatçının cevapları  da bir bütün olarak aydınlatıcı. Sadece edebiyat, müzik ve resim tarihi bağlamında da değil; özellikle toplumbilimsel bağlamda aydınlatıcı diyebilirim.  Kendi  açımdan  Erhan Altan’ın sunuş yazısı  ise, ayrıca ‘aydınlatıcı’ oldu.  Zira ben ‘erken doğum’ derken  neleri dikkate almamışım, gözden kaçırmışım onu- onları  bahse konu sunuşta buldum.  Anladım ki  yeni sayılacak bir Cumhuriyet’i  ve de onun  Başkentini; dolayısıyla kurumsal bir  yapının ve kurumsal  olanakların  varlığını  atlamışım veyahut da hiç hesaba katmamışım. Elbette  İkinci Yeniciler (atonal müzikçi ve soyut resimciler) Cumhuriyet adına organik bir şairler (müzisyen ve ressamlar) topluluğu olarak  işe koyulmadılar; bu ‘kurumsal  destek’ onların iradesi dışında vardı.  Can Yücel’den mülhem,  hava yeniden yeniden yana esmekteydi.  Mesela  , Ahmet Oktay’ın “..o tarihlerde bizim için figüratif resmi savunmak sanatsal açıdan da siyasi açıdan da biraz gerici bir tavır olarak görünürdü” demesi, dönemin yeniden yana destek bulabilecek havasına  yorulabilir. Kaldı ki Erhan Altan’dan başlığa aldığım ‘kopuşa cesaret vermek’ bağdaştırması da  benim ‘yeniden yana hava’ dediğim yeri  imler. İlgili paragrafı alırsam daha da netleşir sanırım: “… Evet, yukarıda sözü edilen sanatsal atılımlar( dizenin işlevsizleştiği şiir, tonalitenin zorlandığı müzik, figürün terk edildiği resim vb.) ülkeye kaçınılmaz olarak gelecekti. Ancak dönemin Ankara’sı   ‘yeni’ye kucak açan niteliğiyle sanatta da eskiden kopuşa cesaret veriyor ve bu alanda bir kırılmaya ve değişime mekân yaratıyordu.”  İlhan Usmanbaş’ında ” Devletin yavaş yavaş bir çeşit sanat görüşü varmış gibi gözüküyor. Opera kanununun  çıkması. Kanunlarla buradaki sanatçıların çok özel maaşlarla, neredeyse bugünün milletvekili maaşlarına eşit maaşlarla donatılmış olması, sanki birdenbire başka kapıların açıldığı izlenimini veriyor.“ diyerek kurumlaşma dahil  çevrelediğim bağlamı ilgilendiren bir cevap  verdiğini  de eklemeliyim.

Netice itibariyle, ben Sanatımızda Bir Dönemeç: 50’li Yıllar, Ankara’yı okuduktan sonra;  (kendi kendime) başkent Ankara  olmasaydı; İkinci Yeni şiirleri için 1980’leri bekleyecektik galiba, dedim.  Öyle ya  Ankara başkentti;  ama ne de olsa ‘taşra’ydı.  İstanbul yerine,  Ankara’dan bir kırılmayı başkent olmaklıkla, yeni olmaklıkla vb. bir ölçüde açıklanabilir buldum.

Kitaptaki üçüncü sanatçı Lütfü Günay’dan da bağlamı destekleyen örnekler mümkün; ama maksat hasıl oldu diyerek; ondan  içindeki soyuta dönük bir alıntı yapmak, bana daha çekici geldi doğrusu:  “Ankara’da zeytin ağacı yok, kavak ağacı var, o kadar. Ben de o yüzden soyut resme yöneldim. Kendi doğamı yarattım.”  Soyutluk bahsi için bir hatırlatma: Lütfü Günay,  Çanakkale Kilitbahir’den.  Kilitbahirde her evin bahçesinde  zeytin ağacı vardır.

 

Hürriyet Gösteri-Kasım Aralık-2019