HİLMİ YAVUZ ŞİİRİ ÜZERİNE/ÇAYAN OKUDUCİ

HİLMİ YAVUZ ŞİİRİ ÜZERİNE/ÇAYAN OKUDUCİ

 

HİLMİ YAVUZ ŞİİR ÜZERİNE DENEME-ELEŞTİRİ

 

Hilmi Yavuz’un ilk şiir kitabı Bakış Kuşu (1969)’ndan, son kitabı Melâmet Şiirleri (2017)’ne kadar bazı değişimlerle poetikasını oluşturdu. Hilmi Yavuz poetikasını temel olarak gelenek ve moderni birleştirerek kurmuştur. Bunun yanısıra oluşturduğu poetikayla 1980 sonrası bazı şairleri etkilemiş, klasik modern diyebileceğimiz bir şiirin oluşmasında etkin olmuştur.

Hilmi Yavuz şiiri bazılarınca kapalı (hermetic, hermétique) bir şiir olarak tanımlansa da aslında anlamsal derinliği olan, Divan şiirine özgü bir şiir inşasıyla hem hal olan bir şiir: doğuya özgü gizem,  tasavvuf düşüncesi, bu şiirin esas kodlarıdır. Bu kodları çözdüğümüzde Hilmi Yavuz’un şiirini daha açık anlarız.

Dil ve biçim olarak modern, şiirin içinde yazılan bu şiir, eskil kelimelerle geleneğe bağlanmayı dener. Bu sırada dilin tüm olanaklarını kullanır, kelimeleri büker, kırar böylece çağrışımı zengin bir şiir elde etmeye çalışır. Kısaca gelenekten beslenip beslendiği yerden modern şiirin olanaklarıyla poetikasını oluşturur. Hem moderne hem de geleneğe, ulanan bir şiirdir bu. İmge, Modern şiirin özellikle imgenin örgütleyici olduğu bir şiir kurma özelliğinden yararlanır (Metin Cengiz). Geleneğe ise şiirde ses’in altını çizerek atıfta bulunur. Nedeni kanımca doğunun şiirinde ses’in önemiyle açıklaya biliriz. Bilindiği gibi doğu şiirinde ses çok önemlidir. Hem Türk hem Kürt şiirinde ses şiirin asli özelliğidir. Esasında ses bütün dünya şiirinde yapıcı unsurdur. Doğu şiirinin vazgeçilmezi görüntü ve anlam kadar bunları taşıyan sestir. Şair bu özellikleriyle hem doğuludur hem batılıdır. Kendisiyle birebir görüşmemizde bunun altını çizmişti: “ben hem doğunun hem de batının buluştuğu şiiri inşa ediyorum.” Hilmi Yavuz şiirindeki güller erguvanlar, yaz, hüzün yara, doğu şiirindeki çağrışım zenginliğini üstlenen ses öbeğini oluşturur.

Hilmi Yavuz, bir röportajda müzik-ses etkisiyle ilgili şunları söyler:

“Şiirde müziğin bir işlevi var. Bu işlevi gerçekleştiren araçlar da… Uyak gibi, aliterasyon gibi… Bunlar uyumlu ses üretme araçları. Asıl önemli olan şiirin temposudur. (…) Şiirde müzik sorununu ben, uyumlu sesler çıkarmaktan çok, şiirin disposition’unu (belki de ‘edâ’sını) veren bir ses ‘yapı’sı olarak anlıyorum. Yavaş/hızlı, uzun ses/kısa ses vb. gibi ikili karşı olumlardan oluşan bir yapı. Bunun da şiirde gözardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum”[*]

Şairin şiirlerinde kendisinin de vurguladığı gibi şiirde müzik işlevi “şiirin temposu” ile ilgilidir.  Hilmi Yavuz’un ilk dönem şiirlerinde, ilk dört kitapta bunu fazlaca görüyoruz. Lakin ilk dört kitaptan sonra şiirin temposu, düşmeye başlar, tempo yerini ezgiye bırakır; bir senfoni gibi diyebiliriz, çok seslidir dersek yanılmış olmayız, kanımca.

Hilmi Yavuz, şiirlerinde tasarrufludur, az sözcükle çok şey söylemeye çalışır; bu özelliği imgelerinde görebiliriz: “bir gülün açması devrimdir” dizesi şairin imgeyle anlam bakımından ne denli zengin bir içeriğe ulaştığının göstergesidir. Hilmi hocanın şiirlerinde anlam arka planda devinir, bu bakımdan anlam bütünlüğünü yakalamak okuyucuyu fazlaca zorlayabilir, anlamsal bütünlüğünü görmek için yakın okuma gereklidir.

Şiirlerinde tekrarlar yine ses’le ilgili olduğu kadar bize şairin üzerinde durduğu, anlatmak istediğini göstermekle de ilgilidir. Şairin bunu üç yolla gerçekleştirdiğini düşünüyorum, imge, ses (tekrarlar) ve en son ise anlamsal zenginlik.  Anlamsal zenginliği tını’yı da bir kıvılcım olarak veriyor, ateşi harlamayı okuyucuya bırakıyor, bu da şairin şiirini farklı bir yere koyduğunun kanıtıdır.

Hilmi Yavuz’un en belirgin imgesi olan ‘hüzün’ün anlam olarak ucu açık olduğunu belirtmekte sakınca duymayacağım. Hüzün, şairin evidir, gülüdür, nazıdır, buğday başaklarıdır; göktedir, içinde saklıdır, gizemidir, ötekidir ve yoldaşıdır. Hilmi Yavuz’un şu sözleri bunu kanıtlar: “Necatigil’in bir dizesini değiştirerek söylersem: Şiir, hüzün olmuştur Ayna Şiirleri’nde…” der şiirin imgesi şairin hüznü ile bir bütünlüğü ortadadır. Hilmi Yavuz’un şiirinde öne çıkan ‘gül’, ‘akşam’, ‘yaz’, ‘ayna’, ‘yolculuk’ gibi imgelerin metinlerarası gönderme yaptığını söyleyebiliriz. Özellikle ‘yaz’ şiirlerinde ikili bir yapıyla şiirlerini inşa etmiştir. Yaz’ı hem mevsimsel hem de yazınsal olarak, kendi imgesel dünyasını yaratarak okuyucuya ulaştırıyor. ve bence şairin şiiri okuyucuda ikilik yarattığını ve bu çabanın boşa çıkmadığını şairin şiirlerini çevirirken kendimde gördüm; Bu ikili yapı’da okuyucu kendini düşsel bir yolculuğa bırakabilir ‘Yaz’ imgesiyle ikilik oluşturan şair ‘gül’ imgesiyle aslında bir ömrü ve sonsuzluğu imler. Sonsuzlukla şiirin ölümsüzlüğünü ‘gül’de okumak mümkündür. Şairin “ölüm gider gül kalır” (yaz şiirleri, 133, YKY toplu şiirler) dizeleri buna kanıttır. ‘Gül’ imgesiyle şair hâlâ uzun soluklu yolculuğuna devam ediyor.

Hilmi Yavuz’un, şiirini inşa ederken divan edebiyatından, halk edebiyatından ve türkülerden beslendiği gün gibi ortadadır. Kendisine türkü dinliyor musunuz? Diye sorunca “her daim”, diye cevap vermişti. Şiirinde dizelerin gizemini, esrar perdesini dağıtıp divan edebiyatının izlerini modern okumalarla bir baştan bir başa dolaşarak bin yıllık gezintiye çıkmamak elde değil.

Sonuç olarak Hilmi Yavuz şiirlerini çevirdiğimde çok fazla zorlandığımı söylemeliyim. Çünkü hem gelenekten hem de modern şiirden beslenerek inşa ettiği bir şiir söz konusu. Hilmi Yavuz ‘un şiir dünyası oldukça zengindir ve ben o deryanın tınısını yakaladığıma inanıyorum.

 

[*]Yavuz, “Dil, Doğal Olanı Kültürel Olana Dönüştürmekte, Tıpkı Ateş’in İşlevini Görür”, röportaj: Cüneyt Ayral, Şiir Henüz…, Est&Non Yayınları, İstanbul, 1999, s.22-23.