Baki Asiltürk Yalan Söylemeye, Çarpıtmaya, İftiraya Devam Ediyor

Baki Asiltürk Yalan Söylemeye, Çarpıtmaya, İftiraya Devam Ediyor

Metin Cengiz

 

Baki Asiltürk’ün (diğer adı Baki Ayhan T.) Murat Hacıoğlu’nun sorularına cevap verdiği, önce internette “okuryazar.tv”de ve ardından diğer “internet sitelerinde dolaşan” yazısı, Yasakmeyve dergisi tarafından, “Şiirin Uzun Tarihi” adlı sayfalarda da okuyucuya sunuldu. Böylece yalana, iki yüzlülüğe, çarpıtmaya, iftiraya dayalı bir karalama metni tarihe yazılmış oldu. Bu yalanlardan biri Refik Durbaş’ın Baki Asiltürk’ün YK Yıllığını protesto bildirisine imza atıp atmadığıyla ilgili. Okuyucu BA’nın Yasakmeyve’nin 55. Sayısında (Mart 2012) yayımlanan yalanını açığa çıkaran Refik Durbaş’ın yaptığı açıklamayı aşağıda görecek. Ama bunu yapmadan önce biz bu şahsın diğer iftira ve çarpıtmalarını göstermek istiyoruz.

Yasakmeyve’nin 55. Sayısında (Mart 2012) Baki Asiltürk (diğer adı BAT) yine inciler döktürmüş, verip veriştirmiş. Şunu hemen baştan söyleyeyim. BA’nın ne yazdığı, ne söylediği benim umurumda değil. Hatta gitsin, kendi kendine yıllık çıkarıp seyredip dursun. Ama BA hemen her yazısında isim vermeden bize çatmakta, iftirayla, yalan dolanla, açıktan ima ederek bizi kendisiyle uğraşmaya bir anlamda zorlamaktadır. Bir takıntı halinde, soru ne olursa olsun, yazı kimin için yazılırsa yazılsın, konu gerektirsin gerektirmesin bir iki cümlecik ile bile olsa kendisini kamuoyu karşısında haklı gerekçelerle protesto edenlere çatmaktan, aşağılamaktan, hakaret etmekten kendini alamıyor. Bizi aşan ve psikiyatrinin alanı içine giren bu hastalıklı takıntı, bizi de kendisine cevap vermek zorunda bırakıyor. Yalanlarını, iftiralarını yüzüne vurmak, tarihe not düşmek gerekiyor. Nitekim sözünü ettiğimiz yazıyı okuyan herkes açıkta yüzen ve bize bulaştırmaya çalıştığı bu pislikleri zorluk çekmeden fark edebilir.

Biz attığı bu pisliklerden başlayarak “yıllık” üzerine yaptığı baştan sona yalana dayalı konuşmanın analizini yapmak durumundayız. MH soruyor, “Mehmet H: Doğan’ın vefatından sonra siz üstlendiniz yıllığın hazırlanmasını… Altı yıl boyunca da yürüttünüz. Başladığınız güne baktığınızda bu, sizin için nasıl bir deneyimdi, neler hissettiniz?” Cevap, “Ben altı yıllık çabamda hem sorumlu hem de cesur davrandığımı düşünüyorum. Zaten tartışmaların çoğu da vasatları dışarıda tutup yeni, yaratıcı ve donanımlı imzaları yıllığa alma cesaretini göstermiş olmamdan kaynaklanıyordu.” Soruya bak, cevaba bak.

Bir de böbürlenmeye bakın! Ama şaşırmamak gerek; “kendi şiirim üzerine, Türk şiiri üzerine saatlerce, günlerce konuşabilirim” gibi bol keseden atan biri her şey söyler. Kendini hükmeden, sıfat dağıtan bir yere koyup oradan konuşuyor. Sorumlu davrandığını ileri sürüyor. Oysa “sorumlu davranmak” bir bilinç işidir. Şiir dünyasına girdiği günden bu yana bulduğu her fırsatta kendisini kast ederek “gençler geliyor” diye avaz avaz bağıran bu şahsın sorumlu olduğundan söz edilebilir mi? Seksenler üzerine yazdığı yalana, yanlışa, övgüye, yaranmaya, yağcılığa dayanan, hiçbir nesnel tarafı bulunmayan bir müsveddeyi öne sürerek övünmek sorumluluk ise, evet sorumlu davranmıştır. Vasat diye sözünü ettiği şairleri ise 2012 yılına değin yıllığına almıştır, ta ki protesto edilinceye değin. Şimdi biz yıllıklara bakalım.

Yalan 1:Daha 2007 yılında önce Varlık’ta sonra Mühür’de yayınladığım değerlendirmede belirtmiştim. Özetle alıyorum: 2006 yılında şiir yayımlayan İsmail Uyaroğlu, Celal Soycan, Ahmet Ada, Metin Kaygalak, Kemal Varol, Yılmaz Arslan, Kadir Aydemir BA tarafından hazırladığı yıllığa alınmamıştı. BA bu şairlerle başka birçok şairin yerine Veysel Çolak ile Şeref Bilsel ve Cenk Gündoğdu’nun sayfalarına almadıkları 1965 ve altında doğumlu yaklaşık 23 şair adayını almıştı. (Varlık, Nisan 2007) Şimdi soruyorum: Yıllıkçı BA yıllığına almadığı bu yukarıdaki şairlerin hangisinden daha iyi? Sen tutup hazırladığın yıllığa kendini alacaksın, ama bu şairleri almayacaksın? Yukarıdaki adların birçoğunun bırakın şiirdeki yerini, düzeyini, gölgelerine bile yetişemez durumda olan BA bu isimleri almamakla mı cesur davranmış? Buna cesaret denmez, bu olsa olsa kifayetsiz muhterislere özgü içi boş bir övünme, böbürlenme davranışıdır. Ne yazık ki bu şişinmenin zemini çektiği yağlardan dolayı ona altın kafeste sunulmuştur.

BA yıllıkla ilgili sorulan sorulara verdiği cevaplarda sürekli şu sözleri söyler, Yasakmeyve dergisindeki konuşmada da aynı şeyleri tekrarlamış. “hak edene ettiği değeri vermeliydim.”, “Kötüye kötü deme cesaretini gösterdim.”

Yalan II: Yukarıda yıllığa alınmayan Metin Kaygalak, Kemal Varol, Kadir Aydemir’in yerine o yıl yıllığa 23 adı sanı bilinmeyen kişi alınmıştır. Şimdi soruyorum. Bu aldığın kişilerin hangisi, günümüzde, almadığın isimler kadar öne çıktı? Metin Kaygalak burada, Kadir Aydemir de. Ya o 23 kişi nerede? Kim onlar? Şiire hevesle giren ve yıllığa kendi erkini kurmak amacıyla alınan kişilerin ancak 10’u diğer yıllıklara da alınmış. Diğer 13’ü yok. Bu sayı YKY yıllığına alınan gençlerin yarısı. (Bu bilgiler Varlık ve Mühür’deki cevabımda daha geniş bir şekilde yer almaktadır. İsteyen internet ortamında siirden.net’te yazıların tamamını okuyabilir.) Amaç yıllık değildi, kendi vasat hırsını şiir ortamında gençler üzerinden somut bir güce dönüştürebilmekti. Diğer isimlere gelince… Yıllıkçıyla kıyaslamak bile saçma. Düşünde bile o isimlerin ulaştığı yere ulaşamaz. Zaten aslı mesele de bu.

Soruda “Şiir yıllığı 2011’de 48 şairin şiirlerine yer vermediniz, veremediniz. Bu projeye zarar vermedi mi?” deniyor. BA’nın cevabı şöyle: “izninizle düzelteyim; ‘yer veremedim’ değil, ‘yer vermedim’”!

Yalan III: Ey yıllıkçı, bu yalana, dolana, çarpıtmaya ne gerek var! Bu 48 kişi zaten seni pro-tes-to edip yıllığa alınmalarını istemediklerini söylediler. Hatta alma durumunda mahkemeye başvuracaklarını da belirttiler. Seni eleştirmediler. Pro-tes-to ettiler. Buraya ilgili paragrafı yine alıyorum: “Şimdi bir son söz: Baki Asiltürk’ün, diğer adıyla Baki Ayhan T.’nin, gerek bu adlarla ve gerekse müstear bir adla, kendisini protesto eden isimleri, herhangi bir biçimde konu edinmesini, dergilerde, gazetelerde, yıllık, seçki ve antolojilerde söz etmesini, eserlerimizden alıntı yaparak eleştiri nesnesi yapmasını istemiyoruz. Aksi durumda yasal yollara başvurulacaktır (vurgular benim)” (Varlık, Nisan 2011).

Böbürlenmeye bak: Aynı paragrafta şu cümleler de var, “Ben zaten beş yıldır o imzaların yüzde doksan beşinden şiir seçmiyordum ki! Nitelikli, yeni, kayda değer bulmuyordum onların şiirlerini. Onlara çok güldüm; zaten olmadıkları bir yıllık hakkında ‘bizden şiir seçilmesin’ ne demek? Zaten yoksunuz!”

İftira 1: Oysa, BA’nın yaptığı yıllığı protesto eden 12 kişi o zamana değin kendisinin hazırladığı YK Yıllığı da dâhil, hemen bütün yıllıklarda yer alan şairler. (Şimdi okuyucu yazdıklarımı ve yazacaklarımı sıkıcı bulabilir. Bizim amacımız detaylara girerek sayılarla, verilerle uğraşmak değil, BA’nın yalanlarını ifşa etmek olunca uzun uzadıya yazmak, somut verilerle gerçekleri göstermek ve detaylara girmek zorunda kalıyoruz.) Sina Akyol, Adnan Azar, Metin Cengiz, Ali Cengizkan, Seyhan Erözçelik, Turgay Fişekçi, küçük İskender, Turgay Kantürk, Yücel Kayıran, Mustafa Köz, Yücelay Sal, Hakan Savlı. Örneğin YK Yıllığı 2010’a baktığımızda şu isimleri görüyoruz: Sina Akyol, Metin Cengiz, Turgay Fişekçi, Mustafa Köz, Seyhan Erözçelik, küçük İskender. 2009’a baktığımızda şu isimler var: Sina Akyol, Metin Cengiz, Turgay Fişekçi, Mustafa Köz, Seyhan Erözçelik, küçük İskender, Yücel Kayıran. 2008’de aynı şairlerin yanı sıra Hakan Savlı’nın ve 2007’de Adnan Azar’ın da yer aldığı görülecektir. Yer almayan Ali Cengizkan, Turgay Kantürk ise o yıllarda zaten şiir yayımlamamışlar. Yücelay Sal ise seyrek yayımlıyor. Peki, hani yüzde 95’ini almamıştın yıllığına. Bu nasıl kuyruklu bir yalan? Bu nasıl bir had bilmezlik? Bu adı geçenlerden 8 (Sekiz) kişi düzenli bir biçimde varlar yıllıkta. Sina Akyol ve Yücel Kayıran birer yıllıkta yoklar sadece. İki şair ise zaten şiir yayımlamıyor. Sonradan eklenen şairlerden Ahmet Ada (2010 hariç), Abdülkadir Budak, Fergun Özelli, hemen her yıllıkta; Celal Soycan, Tarık Günersel, Yusuf Alper, Yavuz Özdem, Muzaffer Kale, Altay Öktem, Selami Karabulut, Azad Ziya Eren, Halim Şafak ise en az bir yıllıkta varlar. Kürt kökenliler zaten sistemli bir biçimde görmezden gelinmişler (Selim Temo, Metin Kaygalak, Kemal Varol ve diğerleri). Demek protesto eden 46 kişinin yarısı yıllıklara sistemli bir biçimde girmiş. E, hani yüzde 95’ini almıyordun yıllığına? Ya hesap bilmiyor bu yıllıkçı, ya da… neyse, işkembe-i kübra’dan atıyor.

Şunu hesap etmiyor. Protesto edenler şiir ortamında şiir kamuoyu adına hareket edenler. Hiç alınmayanlar belki de şiiri çoktan bırakmışlar ama… Bir duyarlığı dile getiriyorlar.

Ha bir de şu var: Sen yıllık mı yapıyorsun (adı üstünde yıllık, Metin Celal’in dediği gibi envanter tutmaktır), yoksa sözüm ona boyundan büyük işlere kalkışıp yıllık aracılığıyla “şu şair, şu şair değil” demeye mi çalışıyorsun?

Suçüstü yakalanmak 1: Bu SUÇÜSTÜ YAKALANMAK DEMEKTİR. Bizim yıllıkçıların niyeti olarak açıkladığımız gerçeği itiraftır. Amaçları kendi keyiflerine göre bir şiir ortamı yaratmaktı. Savunuyor gözüktükleri gençler üzerinde erk oluşturmak idi.
BA bu isimlere vasat diyor. Buna kargalar bile güler. Bu yıl yıllıkçı, kendisini pro-tes-to eden şairleri, kendisini pro-tes-to etmiş olmaları sebebiyle alamazdı, alamadı, bu onun boyunu aşar.

Kendi adıma söyleyeyim: Yıllıklarda yer alıp almamak gibi bir sorunum hiç olmadı, bununla birlikte şimdiye dek yayımlanan bütün yıllıklarda yer aldığımı inceleyenler görecektir. Bu yıl bir yıllıkçı “yıllık dayanışması” sebebiyle bana ve protestocu şairlerin çoğuna yer vermemiş. Zaten bundan sonra niteliksiz adamlar tarafından yapılan yıllıklarda yer almak istemiyorum. Kim tarafından yapılırsa yapılsın, izinsiz olarak şiirlerime yer verilmesini protesto ediyorum. Gelelim diğer isimlere… Bu isimlere kendisi de zamanında az yağ çekmemiş değil. Bu isimlerin hemen hepsi Türk şiirinde belli yerlere gelmiş isimler. Eleştirmenler tarafından övgüyle anılmış, kendilerini kanıtlamış iyi şairler, Türk şiiri bu şairlerle anılıyor artık. Bu şairlere isim anmadan vasat demek iftiradır, karalamadır, çarpıtmadır. Ortada vasatın da altında biri varsa o da boyunu aşan işlere bulaşan BA’dır.

Tekrar ediyorum: Bu kişilerin hemen hepsi yıllıkçı tarafından hazırlanan yıllıkta 2012 yılına değin yer almışlardır. Yıllıkçı yine yalan söylüyor, çarpıtıyor, desteksiz atıyor, böbürleniyor, şişiniyor. Ne yazık ki bu kişi öğretim görevlisi de. Yalanı, karalamayı, iftirayı kendisini ifade etmede temel alan birinin bir üniversitede görevli olması düşündürücü. Karakuşi konuşuyor, boyundan büyük iştihası onu yönlendiriyor.

Yalan IV: “Yer vermedim”! diye üstünde ısrarla dururken gerekçeyi şöyle gösteriyor: “Çünkü imzacıların birkaçı sonraki süreçte ya doğrudan ya da bazı arkadaşları aracılığıyla bana ulaşıp pişmanlıklarını dile getirmiş, imzasını çektiğini bildirmiştir.” Yalan, iftira. Karalamak, insanları zan altında bırakmak için kendince hamle yapıyor. Şimdi kendisini davet ediyorum. Açıkla bu isimleri. Kimlermiş bunlar?

Bir yorum: Evet Türk şiirinde artık çok şey değişti. Artık boyundan büyük işlere soyunanlara kimse eskisi gibi kanmayacaktır. Şiir ortamını eleştirel akıl düzenleyecektir; yalan dolana başvuran, daha yürümeyi öğrenmeden yıllık yapmaya kalkışan ve yıllık mıllık diye sayıklayan kifayetsizler değil.

Bir yorum daha: Şiirden dergisini kastederek sözüm ona bu dergiyi karalamak uğruna “sırf bu eleştirileri yayımlayabilmek için bir dergi bile çıkardılar!” diye boyundan büyük sözler etmektedir. Ya hu edep! Bu derginin umurunda bile değilsin. Bu derginin amacı Türk şiiri ortamının düzeyini yükseltmek, eleştiri bilincini yerleştirmektir. Senin ve senin gibi bir iki kişinin yalan dolanını, düzeysiz saldırılarını bir iki sayısında ifşa etmesine gelince… Bu da eleştiriye dâhildir. Ayrıca yukarıdaki isimlerin çoğu istediği yazıyı istedikleri dergide yayınlayabilecek durumda. Bunu da herkes bilir. Ayrıca, bu dergi kadrosu, BA’nın asla ulaşamayacağı bir şiir bilinci dairesi içinden yazılara imzalarını attılar, atıyorlar. BA’nın geçmişini oluşturan Budala dergisini bir alıp incelesin herkes. Bir de utanmadan, aşağılamak, karalamak için pislik atmaya çalıştığı Şiirden dergisini eline alıp okusun. BA’nın o dergide yazdıklarıyla, Şiirden’deki genç kadroların yazılarını alıp karşılaştırsın. Nitelik farkı, bilinç düzeyi uçurumu hemen görülecektir. Durum şu: Ulaşamadığı üzümü “koruk diye niteleyerek” kötülüyor BA. Yalanla, dolanla, alıştığı karakuşi nitelemelerle. Dileyen BA’nın bugün söylediklerine de bir baksın! Yarın bu atmasyonları, böbürlenme dolu paçavraları kim okur? Neden merak duyar? Dileyen bir de Şiirden’deki yazıları alıp okusun, değil yarın, yüz yıl sonra yine okunacak düzeyde temel sorunlar ele alınıp işlenmektedir.

Yalan V: “Daha çok, haklarında yazmadığım, vasatlıklarına ortak olmadığım, kendilerini yerli yersiz övmediğim, kötü şiirlerinden köşe bucak kaçtığım, bana defalarca telefon edip ricacı oldukları halde kitapları için tanıtma yazısı kaleme almadığım imzalardır bana eleştiri yöneltenler.” Bu, genele yönelik aşağılayıcı bir ifade. Kendisine eleştiri yöneltenlerden biri olarak örneğin ben, böyle bir şey yapmadım. Madem aşağılayıcı bir ifade kullanıyor, pek çok kişiyi zan altında bırakmamak için ad belirtmeli; bu dürüstlüğü göstermeli. Ne denir? “şairim, değerli şairim” diye bir zamanlar yağ çektiği adama şimdi böyle söylemeye utanır insan. Yalanın, dolanın böylesi görülmüş değil. Hürriyet Gösteri, Yasakmeyve yazıları taransa yaptığı iltifatların nasıl göğe ulaştığı görülür. Yasakmeyve’de “Şair ve Okuru” köşesinde benimle konuşma yapan kendisidir. Hürriyet Gösteri dergisinde “şairim, değerli şairim” diye adımı defalarca anmıştır. Düzenlediğim hemen bütün festivallere belki kendisini yetiştirir düşüncesiyle onu da çağırmışımdır. Kitaplarım hakkında övücü yazılar yazmıştır. Hemen her hafta Turhan Günay, Turgay Kantürk ve benim tarafımdan düzenlenen “Perşembe” günlerinde ben ve arkadaşlarımla yer almıştır. Kendisini birçok genç gibi edebiyat ortamına tanıtan benim. Ama bütün bunlara karşı, kendisi, adeta bir yeniyetme gibi babaya karşı isyan içinde olma duygusuyla bana sonradan küfür etmekte beis görmemiş, gerek internette, gerekse müstear adlarla yazdığı yazılarda iftiranın ve hakaretin bin türlüsünü etmiştir. Dolayısıyla bu kişiye destek veren birçok kişi gibi, bundan yüz bin kere pişmanlık duyan da ben olmuşumdur. Peki, iltifatları neden küfre dönüştü? Açıklayalım. Şimdiye değin söylemeyi gereksiz görüyordum. Gereksiz gördüğüm ve açıklamadığım daha birçok şey var. Şimdilik bunları geçelim. Gerek masalarda ve gerekse sonradan telefon yoluyla kendi manifestosu, şiiri için bir şeyler yazmamı isteyen kendisidir. Ben her defasında manifestosunun gereksiz olduğunu, şiirleri için yazmamın zamanının ise henüz gelmediğini söylemişimdir. Bana düşmanlığının altında da bu vardır. (Burada ekleyeyim, içinde yer aldığım Yenibütün de dâhil bu ülkede yazılan manifestoların hepsi mesnetsizdir, temelsizdir.) Bunda da haklı olduğum çıktı ortaya. Manifestosundaki mesnetsiz iddialardan şimdi kendisi koptu (iyi de etti, umarım daha düzgün şiirlere imza atar). Şiir diye yazdığı metinlerde ise bir adımlık ilerleme yok. Daha da kötüye doğru bir gidiş var. “Gençler geliyor” diye kendisini kastederek yırtınan bu kişi bugün kırkını aşkın yaşta. Şimdi kalkıp tam tersi şeyler söylemesi… nasıl açıklanır? Hangi kelime bunu anlatmaya yeterlidir?

Yalan VI: “… eski kuşaklardan gelip de özgün bir dünyadan ve bu dünyanın şiirinden yoksun olanları seçimlerimin dışında bırakmakta bir sakınca görmedim.” Bu sözler BA’nın. Baştan sona yalan. Yukarıda açıkladığımız gibi 2012 yıllığına kadar kendisini protesto eden 12 kişiden 9’u hemen bütün yıllıklarda var. Bazıları bazı yıllarda yıllığa alınmamışlarsa, bunun sebebi de o yıl şiir yayımlamamış olmalarıdır.

2012’ye değin yıllığına almadığı ‘eskiler’den birini örnek verelim. Refik Durbaş. Çeşitli dergilerde bu şairimiz hakkında yukarıda, yalan 6’da, tırnak içindeki alıntıladığımız sözlerle atıp tutan, efelenen BA, birden “değerli şair” diye söz etmeye başlamıştır Durbaş’tan. Gerçekten de değerli şair olan Refik Durbaş’ı nitelemek konusunda yaptığı bu 180 derecelik çarkın sebebi ne ola? Sebep şu: Refik Durbaş’ın Tuğrul Keskin’in organize ettiği ve Salihli Belediyesi’nce düzenlenen Salihli Şiir İkindileri etkinliğinde, yemek masasında kendisine yaptığı açıklamayı çarpıtarak kendisini savunmak için bir zemin olarak kullanmıştır, kullandı.

Şimdi Refik Durbaş ile ilgili bu kısma gelelim:
BA YALAN SÖYLEMEKTEN BIKMIYOR

Güya Refik Durbaş YKY Şiir Yıllığı protestosuna imza vermemişmiş, kendisine öyle demiş Refik Durbaş. Biz, Refik Durbaş’ı, imzasını vermediği halde vermiş gibi gösterip kullanmışız; kısaca sahtekârlık yapmışız. Adam aynada kendisine bakarken halüsinasyon mu görüyor nedir; her şeyi fena halde karıştırmaya başladı. Böyle şeyler bizim yöntemimiz değildir, biz ne söyleyeceksek doğrudan söyleriz, lafımızı esirgemeyiz, eğriye eğri, doğruya, doğru gördüğümüze de “doğru” deriz. Bizi kendi yalanlarına daha fazla alet etmemesi için Refik Durbaş’ın, Adnan Azar’ın12 Mart 2011 tarih, saat 22:19’da gönderdiği epostasına cevap olarak, 13 Mart 2011 tarih, saat 15:56’da gönderdiği epostasını aşağıda yayımlıyoruz. Kimin sahte işler ardında olduğunu, yalan söylediğini okura bırakıyoruz. İşte Refik Durbaş’ın epostası:

From: refikdurbas@gmail.com
Date: Sun, 13 Mar 2011 15:56:18 +0200
Subject: Re: açıklama
To: adnanazar56@hotmail.com

Ben zaten Baki’ye şiirlerimi yıllığında kullanmasın diyee uyarıda
bulunmuştum ve şiirlerimi almıyordu.
Fakat sizin yanınızdayım. Adımı bildiriye rahatlıkla ekleyebilirsin.
Ben de şiirlerimin yalnız yıllıkta değil, Yapı Kredi’nin hiçbir
yayınında yer almasını istemiyorum.
selamlar, sevgiler…

REFİK DURBAŞ

Bir açıklama: Refik Durbaş ile İzmir’de değerli saatler geçirdim. Burada açıklaması bana düşmeyen sebeplerle YKY ile aralarının açıldığını belirtti. Sabah kahvaltısında yaptığı bu açıklamayı baştan sona hemen bitişik nizam kurulu yan masadaki Metin Kaygalak ve Pelin Batu da dinlediler. BA’nın ilk yıllığı düzenlediği yıl (2006/2005 Şiir Yıllığı), Refik Durbaş şiirlerinin alındığını öğrenir yıllığa. Hata olup olmadığı öğrenilmek üzere kendisine gönderilir şiirler. Refik Durbaş da şiirlerinin yıllığa alınmasını istemediğini ulaştırır gerekli sorumlu yerlere. Olay böyleyken BA’nın Refik Durbaş’ın şiirlerini nitelik açıdan dile alınmayacak biçimde eleştirerek yıllığına almadığını yazmasını nasıl ve hangi dille açıklarız? Şimdi ne diyelim biz. Yalan söylemekten, allem kullemden, iftira atmaktan, karakuşi sözler etmekten sen bıkmadın. Biz açıklama yapmaktan, senin gerçek yüzünü ifşa etmekten bıktık. Edep ki, ne edep.
Bir açıklama daha: Yukarıda açıkladığımız email’in aslı elimizdedir. Dileyen herkese gönderebiliriz.

Yazıya son verirken…
Suçüstü yakalanmak 2: MH soruyor, “Kitap-lık Şiir Yıllığı neden artık yayımlanmayacak?”
Cevap: “Bunun bir değil, birden fazla nedeni var. Son yıllarda şiir yıllıklarının sayısı epeyce arttı, dolayısıyla yıllık kavramı 2000’lerin başlarındaki işlevsel özerkliğini kaybetti. (…) yanı sıra, yıllıkların gerçek işlevini kavramaktan uzak bazı imzalar yıllık tartışmalarının çerçevesini çok daralttılar, kendi odalarına hatta masalarına özgü kılmaya çalıştılar.”

Yıllıklar konusunda yaptığımız bütün çözümlemelerde, yıllıkları artık miadını doldurduğunu söyledik. Herkesin kendi yıllığını yaparak işin çivisini çıkardığını belirttik. Bunu uzun zamandır söylüyoruz. Da, yıllıkçı bunu şimdi itiraf ediyor. Bizim söylediğimiz doğruları söyleyerek kendi kendine suçüstü yapıyor. Bu sözlerinin anlamlı olması için, yıllıkçının yıllık yapmayı çok daha önceden bırakması lazım gelirdi. Zira son yıllarda yıllıkların işlevini kaybettiğini söylemek başka nasıl anlaşılır? Madem bu gerçeğe varmışsın, neden gereğini yapmadın. Oysa biz bu gerçeği defalarca söyledik. Burada bir içtensizlik var. Ama böyle de olsa bizim dile getirdiğimiz gerçeği itiraf etmesi, bükemediği eli öpmesi anlamına gelir.

Ayrıca, artık yıllık yapmasına gerek kalmadı. Yıllık vasıtasıyla kendisi için yapabileceğini yaptı. Bundan daha fazlasını yapamaz. El öpmesi, bizim sürekli dile getirdiğimiz gerçeği sonunda itiraf etmesi de bundandır.

Yasakmeyve, Mayıs-Haziran 2012