Bu sayıda yazılarıyla Metin Cengiz, Yavuz Özdem, Doğan Fuat, Tataryen Lokman, Bedriye Korkan Korkmaz, Kader Durmu; söyleşisiyle Yunus Koray, şiirleriyle Hayım Guri, Gassan Zaktan, Maryam Behrami Nejad, Franca Machinelli, Marisol Bohorquez Godoy, Zair Asım, Elena Jambalova, Charlotte Van Der Broeck, Özdemir İnce, Mahmut Temizyürek, Ogün Kaymak, Zeynel Çok, Levent Karataş, Nihat Özdal, Nurduran Duman, Müesser Yeniay, Lokman Kurucu, Senem Gökel, Ahmet Tığlı, Eylem Hatica Bayar, Muhammed Yakubi, Cem Çelik, İsmail Çekirge,Güneş Çap, Çağın Özbilgi, Fatih Öz, Yunus Karakoyun, Özgür Kıvanç.
Şiirden Dergisi yine dolu dolu. Tam sekiz yabancı şairden çeviri şiire yer veriyor. GENÇ ŞAİR sayısı ise eski sayılarımız kadar zengin ve çeşitli. Sekiz (rakkamla 8) genç şair adayı şiirleriyle yer alıyor Şiirden Dergisi’nde. Şiirleri yayımlanmadığı için düşman kesilen bazı gençlerin “Şiirden bizden başka dergilerde yayımladığımız şiirlerimizi de istiyor” biçimindeki sızlanmalarına rağmen Şiirden aralarında iyi olanları çekip yayımlamaya devam ediyor.
Dergiye şiir gönderen ve şiirlerinin yayımlanmasını bekleyen şair arkadaşlarımızın bizleri anlayacağını umuyoruz.
Şiirden Dergisi’nde bu sayıda Yusuf Alper şiiri masaya yatırıldı, şairin kendisiyle yapılan bir söyleşi ve yazılarla. Şiir Denince başlığı altındaki dosya yazıları ise Metin Cengiz ile Yavuz Özdem’e ait.
EDİTÖRDEN
Freud’ün “Nereye gittiysem bir şairin benden önce oraya uğramış olduğunu gördüm” sözü bugün şairlerin geliştirmesi gereken poetika hakkında temel bir düstur gibi. Ancak o günden bu yana değişen koşullarla bu düstur tersine düşünülmeli. Şöyle ki… Freud o gün, şairlerin şiirleriyle kendisinin el attığı konuları bir içgörü olarak işlediğini ima ediyordu. Şimdi ise şairlerin artık bu konuların bilincinde bir poetika geliştirmeleri gerektiğinden söz ediyorum. Yani mesele tersine bir durum almıştır. Şiirin felsefeyle, siyaset bilimiyle, toplumbilimle, psikiyatri ile.. kısaca diğer disiplinlerle olan ilişkisini bilmeden günümüzü okumak mümkün değilken, günümüzün şiirini yazmak hiç mümkün değil. Şairler artık gerçekliği daha derinden kuşatmak, gerçeklik hakkındaki hakikatleri dile getirmek için şiirin diğer disiplinlerle olan ilişkisini iyi bilmeleri gerekiyor.
Günümüzü okumak… Şairleri yukarıda söylediğimiz şiirin diğer disiplinlerle olan ilişkisini iyi bilmeye zorlayan olgu günümüzü doğru okumaktır. Somut durumun somut tavrı bunu gerektirir (Marx bir sitüasyonistti, bu gerçeği dile getirmek gerekli).
Günümüz kapitalizmi artık ne 18. ve19. yüzyıldaki artı değer sömürüsüne ve sermayenin birikimine dayanan kapitalizme, ne de sermayenin ihraç edilmesine ve emperyal sömürüye dayanan kapitalizme benzemiyor. Bu özellikleri elbette devam ediyor, sermayenin konsantrasyonu, tekellerin dünya pazarını ele geçirmesi kapitalizmin sermaye üretmeye dayalı özünün olmazsa olmazları. Ancak kapitalizmin dün bu işlevlerin gerçekleşmesi için izlediği politikalar üzerinden değil de artık kapitalizmin bugünkü kültürel kodları talan etmesi ve yoketmesi üzerinden işliyor. Kapitalizm kültürel her alanda kendi ilkelerini egemen kılıyor: amaç sistemle uyumlu insan yaratmak. Bunun için kültürel alanları kendi geliştirdiği piyasa kültürü ile denetliyor, piyasaya uygun model insan üretiyor. İnsanı güdümlüyor, rıza oluşturuyor; kadim kültürleri içeriğinden edecek biçimde yeniden üretiyor. Örneğin özgürlük düşüncesi serbest olmak, bağımsızlık düşüncesi insani değerleri yaratan kültüre kayıtsız olmak, şeklinde değiştirip pompalıyor. Böyle bir yaşantı biçimi geliştiriyor. Ve bu devasa mekanizma dil içinden işliyor.
Kapitalizm karşısında bir direnç alanı oluşturmak önce kültürün bu yokedilmesi olgusuna karşı çıkmak ve bunu teşhir etmekle ilgili. Şairin görevi ve şiirin işlevi tam bu noktada önem kazanıyor. Zira şairin işi dil, şiir ise dilin özel ve kutsanmış bir söylemi. Şiirle ilgili her türlü zaaf burada uç veriyor. Şair retoriğe düşmeden, imgeyi öldürmeden şiirini artık bu durumun bilinciyle yazabilir ancak. Kapitalizme karşı gerçek bir direnç alanı oluşturmak da böyle gerçekleşebilir. Bir örnek: Düne kadar kapitalizm şairi değiştirmeyi beceremeyince kendi şairini yaratmaya kalkışmıştı. Bunu başaramayınca kültürü talan ederek bunu yapıyor artık. Şuara meclisinin yerini albenisiyle piyasayı kontrol eden, şiirden hiçbir şey anlamadığı halde medyadan aldığı güç ve popüler ünle gazetecilere bırakıyor. Televizyonda, gazetede artık işinin ehli eleştirmenler, yazarlar değil, tanınmış haberciler, medya ünlüleri şiiri tanıtıyor. Siyasi bazı mihrakların kültürel alana el atmak istemesi, kendi istediği kültür dünyasını yaratmak arzusunda olması da kültürün yokedilmesi olgusuyla ilgili. Şairin bu tür oyunlara karşı uyanık olması da, bir direnç hattı oluşturması da ancak şiiri diğer disiplinlerle ilgili kavraması ve poetika oluşturmasıyla mümkün.
***